Sanki etrafımızdaki herkes aklını kaçırmıştı. Herkes aşıktı ve hiçbirinin aklı yerinde değildi. Biz dönüp birbirimize bakıyorduk, aklı başında olan sadece ikimiz kalmıştık. Ve böyle anlıyorduk her şeyin bittiğini. Aşık olsaydık onlar gibi olurduk. Aşık olsaydık doğru gelirdi her şey. Ve aşık olsaydık umudumuz olurdu iyileşmek için. Oysa biz son derece mantıklıydık ve bu hastalığın ta kendisiydi. Artık çaremiz kalmadığını, son vermenin kaçınılmaz olduğunu fark ettiğimiz anda ateşe vermeliydik evimizi. Düne dair ne varsa yok etmeliydik. Yoksa nüksedecektik.