Ben gidiyorum. Günden güne, kim geliyor benimle? Bir bavul dolusu yalnızlıklarım mı? "Ölüyoruz" diyorum, yanındakine "şuradan şu para, mal gelecek, bu olacak" diyor şoför koltuğundaki tıknaz herif. Hayret verici; mesela ben de gülmeyi çok isterdim delirmeden önce, yani tamam gülmüyor değilim ama mutluluktan gülmek de bi' güzel olurdu hani. Diyorum ki zihnimdeki babama, "hayır, bunu öyle yapmayalım." Çok güç olsa da inanması, çıkageliyor çocukluğum bu cümleyi kurmadan az evvel. Saat hala yarım, iki saattir on dakika ilerlemedi şu horlayarak baktığım saat, biliyorum sen de az değilsin, mutlu olmaya ramak kala gittin, yaşanmaya değer anlarda zamanın akıp gittiği gibi.

Şimdi ıssız bir gardayım, tek kişilik biletle 1000 kişilik trendeyim. "Hey, nereye götürüyorsun bizi lokomotif amca?" Tak tak, kim o? Yabancılaştım herkese, her şeye bu kadar tanışıklığımız varken hem de. Dedim ya gidiyorum ben, tıpkı insanlık gibi, yaban hayata atılmadan önce az evvel doğmuş bir kaplan gibi. Şimdi yaban domuzları peşimde ıssız bir sahilde, martılar sürünerek geliyor denizden, balıklar uçarken kırık kanatlarıyla ben sadece bakakalıyorum çöl denizine. Gözlerim... o kadar yaşlı ki bir parça kaya tozu kadar silik ve kırılgan. Belki merak ediyorsunuz küçük hanım, dışa dönük bu kapanışımı. Küçük kardeşime sormuştum geçenlerde "Beni seviyor musun?" diye kükreyerek. "Sen benim akşam yemeğimsin." dedi belinde su tabancalı kabadayı bozuntusu. Son bir el daha oynamak istiyor şimdi yüreğim Street Fighter'ı, Mario'nun prensesi kurtarmaya çalışmasındaki hevesi, bir anlayamadım gitti zaten tek gecelik ilişkileri. Sevginin değerini bilmeyen değersizlerin değer dedikleri seksin canı cehenneme. Off hala gelmedi çeyrek geçe vapuru, sanırım yüzmem gerekecek. Geçen uçaktan atladığım gibi şimdi biniyorum beklediğim faytona, ne kadar da çok susamış kertenkele sırtındaki yükten ötürü; pardon hanımefendi geçebilir miyim, ortalar boş lütfen ilerleyelim. Neden kin dolusu bakış attı ki bana ceylan gibi gözleri olan kurt-cuk? Evet tam da üstüne bastın, benim adım "yalnızlık maratonu, koşmadan yürüyemezsin diyordu ustam." Ah ne kadar da bilgeydi daha doğmadan iki gün önce. Şimdi sınıfta kaldım, takdir belgesi mi? Hayır teşekkür ederim, ben çayı pek sevmem. Daha ne kadar söylemem gerekli gittiğimi, hasat zamanı gelmiş meyve kuruları gibi. Üstüm hala ıslak, rüzgar esmiyor arkamdan, güneş en tepede olsa ne yazar, ay siler. Hadi hoşça kalın dostlar diye kapatmak istiyorum perdeyi, Shakespeare'in acı dolusu oyunları gibi.