Hep kendime söylerim, kır zincirlerini özgürleş diye. Oysaki bu zincirleri kendime takan da aynı zamanda benim.
Bugün yeniden bir anksiyete atağı geçirdim. Kısa bir süreydi ama o kısacık sürede nefes alamadım, dünyada yaşamanın anlamını yitirdim. Uzanıp bunun sebeplerini düşündüm.
Yazdıkça keşfettim.
Uzun zamandır gömülü olduğum sessizlikte, karmakarışık gündem de hiç bir şey yapmadan, konuşmadan oturuyorum. Küstüğüm zaman küstüm demiyorum, yorulduğum zaman yoruldum demiyorum. Sanki hiç bir eylem bana ait değil, yapılması gerekenler listesi var ve ben o sessizlikte o listeyi gerçekleştiriyorum.
Kalbim kırık, sustuğum için üstüme basan insanlara. Sustuğum için anlatamadığımı sananlara, ifadelerimin olmadığını düşünenlere, saygısızlık etmemek için yuttuğum şeylerin aslında hayat tarzıma ters olduğu, yapılanların saçmalık olduğuna karşı. Kalbim kırık özetle.
Tahammülsüzlük diye bir kelime türetmişler. Uğraşmak istemiyorumun üstünü nazikçe örtmek için, herkesin dilinde öylece dolanıp duruyor. Her duyduğumda soğuk havada yorganı üstüme çekmek gibi, çektikçe çekesim geliyor. En sonunda da tabii ki kafamı örtüp beni nefessiz bırakıyor.
Sustuklarım, tahammülsüzlükle birleşiyor. Falezlere gidiyorum, ağlaya ağlaya. Artık bıktım diye bağırıyorum. Bir gün acaba kendimi oradan atsam mı diye bakıyorum. En sevdiğim nokta beni öldürecek kadar yüksek değil, sevdiğim her şey hayal kırıklığı sebebim hayatımda.
Hemencecik çantamı alıp evden dışarı çıkıyorum. Üstüme geliyor duvarlar, zihnimin durmak bilmeyen bu hareketli hali. Durdur tuşu yok, bitmiyor.
Kafede oturuyorum şimdi sakinlikte ama kafamın yoğunluğu bitmiyor. Kendimin hayatından çıkmak istiyorum bugünlerde.
Ve içeri o giriyor. Davet edilmediği yere böcekmişim gibi bakarak bana. En çok ona sustum, kendimce bahaneler yaratarak. Çıkmadı hayatımda, hep cebinde tuttu beni. Bende çıkmadım işte o cepten. Her şeyin bahanesi olduğu gibi bu duruma da bahaneler saydırmıştım. Önce kalktım, rahatsız hissettiğim her yerden kalkarım ben. Sonra geri döndüm, madem ki kızgınım kendime. Mademki hiçbir şey yapmıyorum ve o da karanlık bir gölge gibi çöküyor hayatıma, ben de ona dersini vereceğim. Bir bardak su aldım, gidip söndüreyim seni dedim ve üstüne döktüm. İşte o an özgürleştim. Onun bütün gölgelerinden kendimi aydınlığa kavuşturdum.