Annem daha bir huzurla söyledi bu sefer, hiç böyle gülmezdi. “Şanslısın. Bok gibi şanslıydın hep, hala öylesin.” dedi. Kedi sayılmam, yakın bir seksapele rağmen ve köpeklik ettiğim çoktur ama tasmayı çiğnemenin o özgür klaslığına vurgunum. Yine de haklıdır valide hanım, hep dört ayak üstüne düştüğüm doğru.

Defalarca başıma çökmüştür yuva dediğim yer, tavanı ellerimle tutabilmeyi öğrendim. İnanmazsın ama manikürüm bile bozulmadı. Huyum kurusun, bulurum, bana su verecek hayrat bekler de kurumaz asırlar geçse.

Nihai çöküşten kaçındığım kadar da korkmam o yüzden.

Hayatta kalma içgüdüm yeme, içme, barınmadan da öte. Yaşadıysam bundan. Yaşadıklarım bundan, yaşattıklarım. Tereddüt ettim desem yalan olur. Olacakları bilmiyordum desem, siktir oradan.

Vardır elbet bir bildiğiniz, benim birden çok.

 

Vajinalara hayat üçgeni diye sığınan küçük adamlar misali dengesiz bir ilişkim vardır kendimle. Günahım kadar sevmediğimde bile saygı duydum ve yanan her binayı birlikte izledik ben sigarasını yakarken bu tuhaf karıyla beraber, bir duvarın dibinde.

İzlerken konuşuruz, duruşuruz. Mutabakat sağlanamayan duruşmalarımız da olması gerektiği gibi karşı karşıya duruşmaktan ibarettir. Bir tanesinde söyledi. Tükettik dedi. “İyi güzel yürüyoruz çıplak ayak ama kısacık yolda bütün bu anılar çakıl taşı bize.”

Bunu söylemek için erken dedim, çok erken.

“Ben de onu diyorum ya,” dedi. “Henüz çok erkendi.”

Ne olacaksak olalım şimdi, dedi, ziyandan ziyade.

“Güç oldu bir kere, bari geç olmasa.”


Aşkı gördüm, sevgiyle başım bir ufak dertte. Nihayet ne yapacağımı da buldum bunca nefretle, evreka kafamın her yeri. Evreka annem. Oturmaya mı geldik? Durmak bayar, koşmak yorar ama yürüyeceğim elbette. Sorarsan söylerler, çok lazımsam tutun bir dalgaya. Sahilin ucunda buluşuruz. Ben hep yürürüm. Çünkü ben hep yürürüm. Mevlana'yla limoniyiz. Ne olurum, ne görünürüm.


Ha, sorsan, ne duvarım ne taştan. Dağ olsam yıkılırım, deniz olsam bulur bir oluk dökülürüm. Devlet olsam devletmem, bok olsam kirletmem. Ama yok olmam işte. Yerin her yüzünde yerim hazır. Tut ensemden, fırlat dünyanın öbür ucuna. Evim derim. O gün saçımı farklı örer, buna da devrim derim.


Allah biliyor, hiç olmadığım kadar yakınım güce. Var olandan şikayetçi miyim? Yok. Zaten daha iyisini de bilmem. Sağcı olduğum tek yer evcilden bencile doğru uzanan skaladır. Sencilliğe değeni de bir el parmağını geçmedi.


Küçücük bir kadın, bana her iş boyumdan büyüktü o yüzden. Yine de ne yiğitlerin boyunu aştım, üzgünüm tabii ama özür de dilemem. Elini uzatanı içeri çektim, hala sorsalar uzatmasaydı derim. Bilmeliydi çünkü, tanrının sonsuz merhameti bile bedelsiz kimseyi almaz cennetine.


Gün geldiğinde, ki yoldadır çok sürmez, ne sevdiğime dokunabilirsiniz ne sevmediğimi koruyabilirsiniz.

Geldiğim gibi gideceğim dünyanızdan. Her şeyi olmuş, hiçbir şeyi olmayan.

Ve bu arada elime ne geçtiyse çapımın alabildiğine yıkım, ne geçtiyse güzellik olup kalacak ardımda.

Dağ oldum yıkıldım, deniz oldum döküldüm ama kimseyi sağ bırakmadım arkamda.