bir deniz kızına vurulmuş

tuna avcısıydım


kulaklarımdan astı beni poseidon

midyelerle kaplı gemisinin direğine

ama ben yine de indim oradan

ve baktım ölümün gözlerinin içine

ben ona baktıkça

sen de bana baktın

kaçtık

bir okyanus kadar zaman

altımızdan kıvrılarak aktı

nasılını sorma

bir şekilde aktı

ve kader bizi

tanrıların olmadığı bir denizde

devletin olmadığı bir adaya çıkardı


önce aşık oldum bu iki kişilik anarşiye


sonra alıştım

alışınca,

her kahpe devrimci gibi

bencilleştim

ve benim alıştığımı gören sen

gitmişsin aslında çok uzun zaman önce

fark etmedim.


oysa parasız bir düzende,

sendin benim sokaklarımı temizleyen

şimdiyse zelzeleyle savrulmuş

köhne bir şehrin

ceset kokusu var üzerimde


kimsesiz bir deniz fenerinde

fersah fersah

bin gece

gözledim yolunu

ve yanımdan gelip geçen her kayıp tekne

izledi beni bir hayaletmişimcesine

ve sonunda eve döndüklerinde

anlattılar beni sevdiklerine


“bir adam var

uyur kimsesiz bir deniz fenerinde

ve çakallar her an

onun acısından ulur fırtınalı gecelerde”


böyle böyle, aşkımız dallanıp budaklanır

yetim eğlendiren bilmecelerde

ve sonra değişir adımız

sen zehra olursun

ben hasan

binbir parçalı yıldız olurum,

yokluğunda azalan

ve parlarım

köhne bir kentin

varoş semtlerine

ah benim güzel sevgilim

bu şehirdeki hiçbir bebek

tekrar sallanmayacak bir beşikte

hiçbir garson gülümsemeyecek bize

kuşlar ölecek

kediler sürünecek


çünkü sevgilim

bu şehir

senin depreminle

yıkıldı