hiçbir edebi kaygı gütmeden, sadece iç dökmek ve anlaşılmak istediğim için öylece saçmaladığım sıkıcı ama hayatın içinden bir terapi.


arkada Teoman, Renkli Rüyalar Oteli çalıyor. her dinlediğimde derinleştiğim, niye diye sorduğum, ağlamaya yeltendiğim benim için özelden bile öte bir parça. evet sadece müzik değil, benden bir parça. sormak istiyorum arkadaşlar, niye?


niye aşık olamıyoruz kolayca, niye birine güvenirken zorlanıyoruz, niye parçalanmaktan korktuğumuz için odalarımızdan sokağa fırlayamıyoruz, niye içerde oturan anneme gidip ben yalnızım diye iç açamıyorum, ben niye yalnızım, biz niye yalnızız, madem yalnızız niye yalnızlığımızı bölüşemiyoruz da öyle somurtuk somurtuk tüm gün mutlu olmayı bekliyoruz?

birini övmek bu kadar zor olamaz, birine sevgi sunmak bu kadar zor olamaz. nefret kusmak, sevmekten niye daha kolay?

bizi aldılar, bir insanat bahçesine koydular. özgür olduğumuzu söylediler. yalan!

bizi aldılar, kafamızın içine esir ettiler. görünmez iplerle bacaklarımızı bağladılar. önce göstermelik bir kanat verdiler sonra baltaladılar sırtımızdan o yapmacık kanatları.

bir Teoman'ım kaldı zevk aldığım ama ne tenim esmer ne ruhum sarışın.


şöyle kalbimden iki kelime edemeyecek miyim?

şiirlerim olmasa içimden geçeni kime söyleyeceğim?

şiirleri yazdığım adama bile ona şiir yazdığımı söyleyemedim.

bu çok acımasızca. bu beni parçalıyor.

ilişki taktikleri, kurallar, toplum, yasalar hepsi çok yorucu.

bu kadar baskıyı hak ediyor muyuz? bizi bu kadar kalıplaştıran bir töreyi baş üstünde tutmayı reddediyorum. yine de yetmiyor işte.


eskiden sadece göz göze gelmek ve susmak gerekiyordu. kıymet bildiğim zamanlardı. sadece bakarak anlatabilirdim bazı şeyleri. şimdi gözler silindi. bakmak istediğim gözler ufukta uzaklaşarak yok oldu. dili sussa da gözlerinden çıkarımlar yaptığım koca dağ, kaldırdı kökleriyle götürdü kendini.


ama ben şimdi ölmek istemem, kalbine dokunmadan.

hiç sevişmeden daha... şimdi ölmek istemem daha hiç gülmeden.


benim çoban yıldızım gökte söndü.

burnumun direğini sızlatan işte bu. ağlamamak için çenemi sımsıkı tutturan, sokaklarda avare dolandıran bu.

sürekli niye diye sorduran, bu karmaşık insan ilişkileri, bu kafanın sürekli kuruntulara ev sahipliği yapması, beni bana kırdıran, aynaya baktıkça göz dolduran işte bu, hayat...

özlediğimi söylemek isterken beni susmak zorunda bırakan 'göt kaldırmayı bırak' taktiği.

bağrıma basamadığım her şeye kızgınım.

kalbimi delerek içime almak zorunda kaldığım her şeye kızgınım.

kapıyı çaldığımda açılmayacağını bildiğim için, içeriye ancak kapıyı kırarak girmek zorunda olmama çok kızgınım.

sönen yıldızı havada yakalayamadığım için kendime çok kızgınım.

şimdi elinizde ne varsa siktiri çekin ona, gidin seni seviyorum deyin.


daha sonra bağırarak ağlamamak için...