Defalarca duydum bunu: “Dibe vurmadan yukarı çıkılmaz.” Her defa hayatımda gerçekleşecek daha kötü olaylar bekledim. Defalarca bu kez dibi gördüm dedim. Hayır. Hiçbiri dip değildi.


Dibe vurmak sanıldığı gibi hayatının görünürde en kötü olaylarını yaşamakla erişilecek bir mertebe değilmiş. Dibe vurmak yalnız ve yalnız zihinde yaşanabilecek kişisel bir cehennemin dibini görmekmiş. Öyle olmalıymış diyorum en azından, ben, bugün, baktığım yerden. Kimilerinin bu cehennemi hayatında en kötü olayları yaşadığı zamanlara denk geldiği için öyle yanlış bir kanıya savrulmuşum. Başkaları için öyle oldu diye benim için de öyle olacak değil ya.


Daha kötü, daha kötü olaylar bekleyip durduğum günler geride kaldı en azından. Beni son indiğim yerden daha aşağı indirebilecek bir şey yaşayamam artık. Tabii ki çok büyük acılar yaşayabilirim, bir anda sevdiklerimi kaybedebilirim; onurumu, haysiyetimi tümüyle sarsacak şeyler yaşayabilirim fakat zihnen şimdiye kadar inmiş olduğumdan daha aşağı inemem. Zihnimde kötü saydığım ne olay varsa hepsini birer birer yaşadım, aşağılanmanın her türlüsünü hissettim, ayıp saydığım ne durum varsa ortalarında çırılçıplak kaldım, düşüncelerimin en kirli kuytularına kadar insanlar arasında açık bir kitap oldum, okundum.


Cehenneme iniş yedi katsa eğer ben yedinci katta uzun bir duraklama yaşadım. Yaşadıklarımdan beklediğim diplerin bir sonu olmadığını fark etmek bana hep umutsuzluk veriyordu. Nereden anlayacağım dibe vurduğumu diyordum. İnsan zihninde vurunca dibe, soruya mahal kalmıyormuş. O halde şimdi çıkmalıyım? Bu kez çıkmalıyım. Dedikleri doğruysa eğer inebilecek yerim kalmadı. Zihnim bir yere kadar özgürleşti. En dayanılmaz korkularla yüzleşti. Şimdi hala bazı acıları, yaraları taşıyor. İyileşme bitince çıkmalıyım öyleyse?


Neler olacağını bundan sonrasında göreceğim aşikar. Dibe vurduğum düşüncesinin bana umuttan başka bir şey vermediğini söylemeliyim. Cehenneme inmeden cennete varılmıyordur belki?