Dinlemek ve durmak. Durup da dinlemek… kendini, doğayı, eşini, dostunu. Kolay gibi görünen ama ne kıymetli meziyet.


İçimizden gelen sesler mesela, çoğu zaman bize olumlu pek bir şey söylemeyen, korkular ve endişelerle daha da uzaklaşmak istediklerimiz.


O sesleri bastırmak için yeri geliyor elimize telefonu alıyoruz, yeri geliyor müziğin sesini açıyoruz. Bu telefonu ele almak çok işe yarıyor, çünkü normalde zihninle en çok kendini eleştirecekken bir anda sosyal medyada, başkalarına gülüp, başkalarını eleştirip başkalarının meselelerine kafa yorarken buluyoruz kendimizi. Üstelik durmadığımız için, başka bakmaya çalışmadığımız için ve elbette dinlemeyi istemediğimiz için de hep o tek pencereden görüyoruz diğerlerini. Hep o bildiğimiz ve çevremizden, ailemizden görüp oluşturduğumuz kalıplar içinde şuna benzer geziyoruz fotoğraflar ve içerikler arasında; ‘sıkıcı’, ‘ne gerek vardı bunu koymaya’, ‘güzel’, ‘çirkin’, ‘anlamsız’.


Karşımızda olsa tek kelime edip de paylaştığın şeyleri çok anlamsız buluyorum, belki başka bir üslup kullanabilirsin, sahi neden böyle düşünüyorsun, aklındaki neydi bunu yazarken gibi bir şeyler deyip bir tartışma başlatamayacağımız tanıdık veya tanımadıklarımıza, içerden hemen bir etiket yapıştırıveriyoruz, dinlemeye neden zaman ayıralım ki böyle yargıya bir an önce varmak çok daha kolay değil mi?


Kendimizi olduğumuz gibi filtresiz göstermekten de dürüst olmaktan da o kadar kaçıyoruz ki, hepimiz belki de sosyal medya profillerimizde oynadığımız rolü gerçek hayatta sergilemeye çalışıyoruz artık. Bu bilimkurgu filmlerini hatırlatıyor biraz. Hani yapay zekaya sahip robotları geliştiriyorlar da sonra kontrolden çıkıyor robotlar ve en sonunda insanlaşıyorlar ya. Biz de bir nevi sanallaşıyoruz, otomatik tepkiler verip, herkes gibi olursak kabul göreceğimizi düşünüyoruz. Saklıyoruz derdimizi, sevincimizi, birine kırılsak söylemiyoruz bile, çünkü zaten karşımızdakini durup, dinlemek istemiyoruz.


Koşarak kendimizden ve yüzleşeceğimiz korkularımızdan uzaklaşıyoruz. Eleştirilmeye tahammülümüz yok diye kimseyle tartışmıyoruz bile. Haklı olmanın ipleri elimizde, sımsıkı tutunuyoruz.


Dinlemedikçe, duymadıkça, duymaya hazır olmadıkça, eleştirilmemek için eleştirmedikçe içimizden duygular eksiliyormuş gibi geliyor bana. Çok duygusal ve safsın diyebilirsiniz ama kıymetlidir dostumdan gelen eleştiri bana. En acı söyleyen dostlarım, hayatımda en güzel dönüşümlerimin etkin kahramanlarıdır.


Durabilmek, korkmadan dinleyebilmek, anlamak, anlaşılmak için açık olabilmek niyetiyle yazıyı şöyle bitiriyorum, sana sormaya varmıyor dilim, dinleeeee. 😊