Ağzındaki sert çıkıntıları çıkarıp kenara koydu. Ablasına işaret etti ve steril su temini sağlanmasını rica etti. Ablası öfleyerek ayağa kalktı ve mutfağa yollandı. Şahıs çıkardığı şeyin, artık diş denemeyecek kadar zavallı, enlemini boylamını hesaplayarak ağzında daha ne kadar yer açabileceğini düşüne koyuldu. Bunun için bir yıldız tornavida, bir düz tornavida ve evde kalmış ablası iş görürdü. Bu günlerde işler kesattı ve yapabileceği her kurnazlığa ve tiksinti veren zırvalığa başvurması gerekiyordu.

Ablası mutfaktan çıkageldi, üstüne kolsuz bir elbise geçirmişti, ayakları çıplaktı, dudağına geçen yaz arakladığı bir ruju çalakalem sürmüştü. ‘Zavallı ablam’ diye düşündü şahıs, ‘o koca vurgun günleri geride kaldı’. Şahıs ablasının elinden suyu aldı, çıkardığı dişlerini içine attı. Sonra bir sigara yaktı ve gece yapacağı iş için son kez planlarını gözden geçirdi.

***


Çocuk işaret edince öfleyerek kalktım. Mutfakta sütyenime tıkıştırdığım buruşmuş bir sigarayı yaktım ve dolaptan pis bir bardağı çıkardım. İçine kireç dolu suyu boca ederken, aklımdan bugüne dair hiçbir plan olmadığını geçiriyordum. Diğer elim elbisemin altından bacağımı okşuyordu ve uzun bir süre kaybetmişim. Bardaktan taşıp duran suyu, sigaramın uzayıp giden külünü fark ettiğimde silkelendim. Sigarayı lavabonun içine atıp, musluğu kapattım. İçeri geçtiğimde çocuk bıraktığım gibi duruyordu. Ona suyu verip iğrenç dişlerini suya daldırmasını seyrettim. Bir sigara yaktı ve boş gözlerle bardağı izlemeye koyuldu. Karşısına bir ayağı diğerlerinden kısa bir sandalye çekip oturdum. Ayağımla kendimi sallamaya başladım. Düzenli ve rahatsız edici bir ritim yakalamıştım, çocuk bundan haberi yokmuş gibi davrandı.


***

Gece ikiyi vurduğunda şahıs evden ablasıyla çıktı. Şahıs üstüne cuk oturan sırtı delik bir yelek, altına bol, dizlerine kadar inen eski bir tişört çekmişti. Paçaları kararmış ve yer yer yırtık bir pantolon vardı altında, sararmış ve pis kokulu çoraplarının dışında ayağında bir şey yoktu. Ablası elbisesinden kurtulmuş, uzun, ayaklarına değin inen başka bir elbise giymişti. Yırtıklarını kendisi yamamıştı, üstünde yamalardan diktiği bir ceket vardı. Şahıs gibi ayakkabısız değildi, sıradan bir babet giymişti. Dudağındaki ruju tazelemişti.  

Şahıs ve ablası gecenin ikisine karşın canlılığını koruyan büyük meydana geldiklerinde el ele tutuştular. Zabıtalardan uzak ve tehlikeye yakın bir köşe seçtiler kendilerine ve oturdular. Meydanı rahatça ve geniş bir perspektifle gözleyebildikleri uygun bir konumdu burası. Önce ablası oturdu, kucağına şahsı çekti. Ablası arkasına yaslandı ve sütyeninden başka bir buruşuk sigarayı çıkarıp yaktı. Şahıs ellerini ovuşturup işe koyuldu, önüne cebinden çıkardığı kirli bir mendili düzgünce serdi. Başını eğdi ve ellerini avucu yukarı bakacak şekilde kaldırdı. Dişsiz, kan ve iltihap içindeki ağzını açtı, gecenin korkulu ilahisini söylemeye başladı. Bu sırada gözleri kaldırımdaydı ve geçip giden yabancıların ayakkabılarını gözetliyordu. ‘İşte bu para babası/heh bu da ne zevksiz!/ Bu kesin güzel bir karıdır. Ah../Bundan iş çıkar mı acaba?/ bunun kendine hayrı yok!’

Bir saati yeni doldurmuşken meydanda karışıklıklar çıkmaya başladı. ‘Hay ebenin..’ diye iç geçirdi şahıs. Olmayan dişleriyle dudaklarını kemirmeye çalıştı, etlerinin daha fazla sızlamasından başka bir sonuç elde edemedi. Ablası hiç istifini bozmadan başka bir sigarasını tellendirmişti. Bir eli gelişigüzel kaldırımdaydı, arsız gibi bir bacağını şahsın bacaklarının arasından çıkarmış yola uzatmıştı, kayıtsızca sallıyordu.

Karışıklık daha yakından duyulmaya başladı. Tavernalardan dökülmüş kalabalık, milli duygularla göğe bağırıyordu. Şimdi ayakkabılar daha telaşlı ama daha coşkuluydu. Bazen olmadık yerlerde durup zıplıyor, gökteki tanrılara feci küfürler çığırtıyorlardı. Ablasının ayağını görmeyip üzerinde tepindi kırmızı topuklu giymiş bir kadın bacağı. Ve başka kunduralı bir adam mendilin üstündeki iki üç kuruşa ayağını geçirdi. Şahıs hiç ses etmeyip mendilini yeniden serdi, ablası bacağını çekmedi.

On dakika sonra bir zabıta başlarına dikildi. Ayağıyla dürttü onları ve gitmelerini buyurdu. Ne şahıstan ne de ablasından tepki gelmeyince zabıta köpürdü, bağırıp çağırmaya, tekmelemeye başladı. Hala ilahiye devam eden korkunç ağızlı şahsın kulağına kadar girdi, saçlarına yapıştı, sesini kesmesi için sövdü saydı. Ablasının kucağından itti, kaldırdı ve duvara bir çöp gibi fırlattı. Ablası hengamede zabıtanın cebinden paketini yürüttü, kaliteli sigaradan bir tane çıkarıp yaktı. Sinir krizi geçiren zabıtaya başka bir zabıta arkadaşı koştu, onu geride tutup şahsı ensesinden yakaladı ve meydanın çıkışına kadar sürükledi. Daha sonra dönüp ablasını yerden kaldırdı. Hiç tepki vermeyen ablayı kaldırırken epey zorlandı. Hala sigarasını içiyordu, sakinleşmemiş olan diğer zabıta hışımla sigarayı alıp attı. Sonra ceplerini karıştırıp kendi sigara paketini bulunca ablasının yüzüne tükürdü.

Kaldırımın süprüntüleri arkalarından binlerce hakaret ve emir duyarken meydanın dışındaydılar. Şahıs ablasının elini tuttu ve yere kan tükürdü. Birlikte bir ara sokağa girip diğerine çıktılar.

Sabah güneşinin doğması yakındı. Ablası sütyeninden bir sigara çıkarıp yaktı, aydınlığa henüz kavuşmamış göğün altında bir saate yakın yürüdüler. Bir köprüye geldiler. Güneş başını ufukta göstermişti. Ağır ağır kıyafetlerinden kurtuldular, ablası sütyenini çıkarmadı. ‘Zavallı ablam’ diye düşündü şahıs, ‘sigaraları olmadan yapamıyor’. Şahıs çıplak üstüne yeleği tekrar giydi.

Hava pusluydu ve meydanda pek ses seda yoktu. Tavernalar kepenklerini indirmişti, birkaç geceden kalma alkolik kendi kendine sayıklıyordu. Birinin ağzında gece duyduğu hoş bir ninni kalmıştı, zabıtalar başına dikiline kadar onu tekrar edip durdu:

-Iğhh ahh ığh..