portakal çiçekleri açtı, duyuyor musun

bulutlarda ağır yükü yağmurun

dağlara sis çöktü, görüyor musun

dedi ki: ben bu yıl

duymadım

görmedim

bilmiyorum

ben elimdeki gücün oyuncağı

bir cüce adam

yüzümü döndüğüm her yerde esmerce kahır

anlatılmaz,

hasmına diğer yanağını

bahşeden isa tavrıyla

ölümü istedim

böyle yaşamaktansa

cumadan cumaya gittiğim avluda

çürüsün bu beden

duymayan

görmeyen

bilmeyen.


bir ince ses, sanki cüzzam

sabah beş, gök süt beyaz

uyandı sızarak çatlaklarından ruhu

rüyası dilinin ucunda,

bir yudum su ile

onu da yuttu,

-unuttu

portakal çiçeği değil yalnız

hiçbir koku duymayan burnu

makus talihine küs

yine de borç verir hayata, alacağını yazar

bilir ki borçlusu sadıktır,

ödeyecektir gelince zamanı

hışmına dağ dayanmaz

burunsuz bir cüce

esmerce kahır

bir ince ses sanki cüzzam

iste yeniden

uyudu.


hayat yağmur ile

yağar ölü topraklar üstüne

yeşerir çürümüş ne varsa

mesela zambak suretiyle

tekrar gelir dünyaya

yeri göğü titreten eski hükümdar

ölümle eşitlenir herkes

ve ölümle kutlanır bitim

yüzünü avucuma alıp dedim:

çürüyeceksin ve dökülecek etin

kokusunu alamadığın bu ağacın

kökleri tutunacak gövdene

göremedin

duyamadın

bilmedin.

sen elindeki oyuncağın gücü

cüce adam

şimdilik uyu.