Hiç anlatmadıklarım arasındaydın, beni öldüresiye kurşunlamayanlardandın. Gözümdeki kimya tükeninceye kadar ağladım hiç kimsenin dizlerinde. Sokakta değilim, evim var. Sırtımda felçli dizlerimi omurgamla bağlayan bir ittifak üzereyim. Artık savaşmıyorum üçgenin iç açıları toplamıyla. Günde dört tane alınması gereken hapımı bazen yedi tane alıyorum. Hem de ne acı, ölmek için değil; hayatta kalmak için bu kez.

Gecenin bir vakti göğsünü yumuşatan şeyleri duymayı istemediğimi anladım. Kemiklerimi kemiren infilak da bu yüzden. Beni, duyduğum doğrular yalanlardan daha fazla üzemez. Üzemez diyorum! Oturup benim dizlerim için kimse bir şeyler karalayacak değil, iyi biliyorum. İçimdeki ölüleri de sevemez kimse. Benim hiç durmadan ağrıyan dizlerimi, göğsümde gırtlağını sıktığım ölümü… Benden başka hiç kimse anlatmaz diye bu kadar anlatıyorum.


Çoktan çekip gitmiş bir hayatı unutamamanın insana neler yapabileceğini iyi biliyorum. İyi bilmek benim suçum değil. Bazen yemeğimi çok çalışan laptopumun üzerinde ısıtıyorum. Eşi yırtılan çoraplarımı atmıyorum üzülürler diye. Kuzularla empati yapıyorum ama kimse benim için şiir yazmıyor. İnsan her yanından kuşatılır da, her yanından kapatılmaz ki. Dünyanın en korunaksız kalesinden yazıyorum, kendi karnımın içindeyim. Bu okyanus boğdu beni. Beni sevmeyişin için bir dolu kusurdan ibaretim. Fakat bir başkasını sevmen için ancak büyük bir kusur işlemeliydim. Tıpkı senin gibi… Açıp bakılacak boynu bükük bir fotoğraf bile değilim. Karşımdaki herkes beni aldatır. Ben olduğum yerde ölür kalırım, sizi kadınların dizleri hüngür hüngür ağlatır.

Kedileri sevdi, sevmedi beni hiç.