Doğal olan duygularım, beyaz yakalı olmaya iten güç tarafından yönetim altına alınmaya inatlı. Düşünün! Hislerimi yönetim altına almaya çalışmak suni olmayana açılan savaştır. Yerini hormonlu öfkeye, vitamini eksik mutluluğa, olgunlaşmamış saygıya, pastörize edilmiş empatiye, proteini eksik sevinçlere bırakmak tek gayeleriydi galiba.
Sahip olmadığım duyguların kabuğuna bürünmek, ağacın meyve vermesine yardımcı olan antidepresan dolu aşılar gibi.
Aşı kadar etkili olmasa da kalbimin ve zihnimin yaralarını bir bez parçasıyla yamalamışım. Damdan düşenin halinden damdan düşmeyen nasıl anlar? Nerede damdan düşen olursa ben ordayım.
İnatlıydım işte.
Deseler ki neden bunca çaba? Küçük insan tanesi olan çocukların gülüşünde cevapları bulmalarını dilerdim. Korkusuz, masum ve saf duygular karşısında gözlerini hırstan başka bir şey bürümeyen bedenlerin bunun cevabını bulamayacaklarını da bilirim. Bazı soruların cevapları Türkçe anlatmak çok zor. Nereye çeksen oraya gidecek olan cümleler, dili zenginleştireyim derken iletişimimin yönünü de değiştirdi. Keşke Türkçede de anayasanın ilk 3 maddesi gibi değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez kuralı olsa evsiz sorularımın bir evi olurdu belki diye düşündüm zaman zaman.
Ne zaman damdan düşecek olsam damın dibindekilere göz kırpar, geceyi onların yanında geçiririm. Hormonlu meyveler yemeyi de çok severiz...