Merhaba okur, belki de son yazıma hoş geldin.

Daha önce seninle tanışmadık değil mi? Doğrusu tam hatırlayamıyorum. Ben, Hatice. Ve şimdilik sadece adımı bilmen yeterli.

Bugün, yedi aralık iki bin yirmi.

Saat sabah on.

Kahvaltımı eşim her zaman olduğu gibi yatağıma getirdi, beni çok mutlu etti. Çünkü neler sevdiğimi çok iyi biliyordu artık. Severek yediğim tüm yiyecekler vardı. Sarısı alınmış bir yumurta, kabukları soyulmuş domates, bir ince dilim tulum peyniri, birkaç yeşil zeytin, bir açık çay.

Ve de bir dal gül...

Hiç beni sevdiğini bana söylemiyordu belki ama, o gülü bana hep getiriyordu. İnsanın kendini iyi hissettiren bir hayat arkadaşı olmasının, ne kadar güzel bir duygu olduğunu size kelimelerle anlatamam. Kahvaltıdan sonra üstüme bir ağırlık çöküp uyuyakalıyorum.

Uyandığımda saati hatırlamasam da ikindi saatleriydi. Cızırtılı bir hoparlör sesi ile birlikte başlayan ezan ile içimden: 'Bu cami imamı da senelerdir şu ezanı doğru dürüst okumayı beceremedi! Herkesi başımıza hacı hoca ettiler!' diye kendi kendime konuşuyorum.

Bir anda hava kararıyor, malum kış ayındayız. Ama bu akşam farklı, hem de çok farklı. Benden bir şeyler saklıyorlar ama anlayamıyorum. Hayatımda hiç duymadığım kadar kapı sesi ve hiç görmediğim kadar insan gülümsemelerine şahit oluyorum. Ve gelenlerin hepsini bir yerden tanıyor gibiyim ama asla kim olduklarını çıkaramıyorum. Gelenler, yanıma gelip benimle bir iki diyalog kuruyor ve ben de pek duyamadığım için her şeye: 'evet, tabi ki, sağ olun' tarzında her soruya karşılık, cevap niteliğinde olabilecek kelimeleri peş peşe sıralıyorum. Birdenbire, ışıklar kesiliyor...

Ve ilk defa bu kadar korkuyorum.

Aslında herkes yanımda ama neden kendimi bu kadar ıssız bir yerde tek kalmış gibi hissediyorum? Hareket etmeye çalışıyorum. Kıpırdanmam lazım, ama unuttuğum bir şey var. Ben doksan iki yaşında, yataktan çıkamayan bir insanım. Ben, sanırım ölüyorum, sevgili misafirim.

Son kez çekmeye çalışıyorum nefesimi içime. Son kez görmek istiyorum arkadaşlarımı, dostlarımı, ailemi, eşimi. Son kez istiyorum her şeyi...

Işıklar geldiğinde ruhum süzülüp çıkıyor içimden.

Eşim karşımda, elinde en sevdiğim çilekli pasta ve yanına dizilmiş tüm ailem.

Hep bir ağızdan: 'Süüürpriiiizzzzzzzzz! İyi ki doğdun Haticeee.' diyorlar. Ve evet artık duyabiliyorum, hatta tüm gelenleri de tanıyabiliyorum artık. Eşim, oğlum, kızım, torunlarım, komşularım. Bunların hepsi benim içinmiş. Bugün benim doğum günümmüş. Size yalan söylemişim, ben, doksan iki değil doksan üç yaşındaymışım...

Herkesin bir saniye önce gülümseyişlerini görüyorken şimdi ise hüngür hüngür ağlamalarına şahit oluyorum. Eşim başucumda beni uyandırmaya çalışıyor..

Şaşkın gözler üstümdeyken kendimi suçlu hissediyorum hepsini ben üzdüm diye kendime kızıyorum ama benim hiçbir suçum yok, inanın bana yok, gerçekten benim için de sürpriz oldu: doğarken ölmek...