Belki uyanmak zor yeniden. Toparlanmak gerek zaman geçmeden. Sebepsizce terkedişlerin, terkedilişlerin, yolun sonuna değmeden. Saklanmadan kuşların rıhtımına, uçabilmek kanatlarınla. Çoğu zaman susabilmek kelime kelime, sayfalarca. Hayatı sorgulamak yaşarken. Zamanında hafife aldıklarınla yüzleşme, belki de kendinle… Gizli de olsa bazı yaralara elveda vakti değil mi? Gözlerini kapatıp düşlerken hayallerini, martılar misali uçabildiğini hissetmek ne tuhaf şey değil mi? Hatırlamak istediklerini unuturken, unuttuklarını hatırlamak tesadüf mü bir gece yarısı? Ya hayalinde canlananlar bir rüya mı sadece. İyi ya da kötü, bütün rüyalar sonunda yoluna çıkıyorsa bunda sana ne fayda ki hatırlatmaktan başka?
Yaşam ile ölüm arasında bir uçurum misali dünya. Dönüyor gündüz, dönüyor gece. Ve işte rüyadayız. Sahi yaşadıklarımız da bir rüya olabilir mi zamanda. Yani biz zamanda yolculuk yapıyor olabilir miyiz rüyalarda. Ne derler buna bilmiyorum. Tevafuk mu yoksa bir dejavu mu dünya. Ya da yoksaydıklarımız kadar mı varız hayatta. Sahi neden doğduk, neden büyüyüp ölüyoruz tekrar toprağa gideceksek. Yani topraktan gelip toprağa gidiyoruz. Bir nevi döngü gibi bir ok atıyorsun hayata, sonra o ok geri geliyor sana . Belki de gelmemizin, yaşamamızın, tesadüflerin her şeyin bir sebebi vardır. Bulmayı unutmuşuzdur. Arka raflarda saklı bilgileri ortaya çıkarma vaktidir. Hayatta her adımımız sayılı, nefesimiz bile sayılı iken bu kadar kavgalar, savaşlar niye var ki? İnsanlar ne zaman öğrenecekler hayatın çok kısa ve çelişkilerle dolu olabileceğini. Ne zaman dinecek bu gözyaşları… En iyisi kabre girince değil mi? Ama o gün için de bir teminat yok gibi…