Kırmızı fon kartonu ile bir piyes düşledi püskülü kıvırcık atkısıyla. Zavallı bir mektup ulaştı eline, kendisine yonttuğu beş tarafı tohumlarla çevrili birkaç satırı alıp omuzlarına yerleştirdi. Kendini ve kendine karşı beklettiklerini akli bir düzlem adı altında kandırdığı bahaneleri, yıllardır alışamadığı kendine sığınak eylemişti. Üzerlik otundan büyüttüğü mazereti, üzerine en çok yakıştırdığı davetiyenin üzerine giydirmiş, dokuz bin dokuz yüz doksan dokuzdan geriye birer birer sayarak sıfıra gelmenin haksız gururunu kendi avuçlarıyla okşamıştı. Kendi başına dans ettiği pistte kediler kovalamış, kovalarca kediye psişik hayaller kurdurmuştu. Sonra arkasından sürüklediği her bir canavarın dişsiz saldırısına karşı o da birden kudurmuştu.


Kırmızı fon kartonuna yakın markajla monte ettiği yıldız tomruğu, bir çırpıda, silikon bir ziyadelik uçuşuna buhar oldu. Yakarışlarına makul putlar oturtamadı, çaresi yoktu, kendine döner kapılı ve yürüyen merdivenli yalanlar söyleyerek zihnini otomatik bir zehrin içine sızdırmadan kötüye yormak zorundaydı. Madem kehanet, maharetin mahlasıydı; madem cesaret, kefaletin markasıydı; madem velayet, ihanetin kuklasıydı; o halde neden kaçtı kopuk düşünceli sığınaklarından?


Kırmızı fon kartonundan bir gecelik düşledi yedinci bitkisine. Elinde fazla miktarda olması, herbirine eşit ilgi göstermeyeceğinden değil, metaforun durumdan dolayı sığ kalmasından dolayıydı. Cezalandırmayı seviyordu, sevmediği put tapıcılarının yaptığı gibi.


Kırmızı fon kartonunu yırttı, yırttı ve parçaladı ama korkaktı ve acz-i mutlak bir yalnızlığı seçti. Kendince oldukça ışıltılı ve bir miktar derin, toplumu suçlayıcı kurak bir iklimin altında gölgesi serin…


Kırmızı fon kart.