Yazmaya sığındığım andır bu.
O an ki bunaltının teri içimin ateşine damlar,
Gerilir alnım.
İşte seni düşünüyorum amberim!
Ürkek gözlerinle suratıma sual edişini-
Bakışını, eğme yüzünü,
Kaçırma öte,
Öte zulümdür, tasadır.
Tophane de gidilmeyen köhne bir evdir...
Ben, seni ararım boş banklarda.
Kalbimi sana yaslarım.
Ellerim hep boşluklarda...
Ecel geliyor ıslıkları ve kornalarıdır bu,
Şu saatte tam altı kırkdokuzda seni istememdir Tanrıdan-
Niyaz!
Ben seçtim kelimelerimi;
Kartımı açık oynuyorum ve sığınıyorum insansı şeylere,
Taze bir zarafeti andıran çehrenle,
Bana yaklaşmanı;
Ve hayata beni bağlayacak kilidi,
Dudaklarıma sunmanı istiyorum...
Söyle kim durdurabilir!
Kaç kişi kesse tenha bir sokakta önümü,
Kimi öldürseler bilmem kimin ülkelerinde!
Dağa çıksalar kervan bassalar,
Haramilerle devirseler tezgahları,
Seni sayıklamamı engelleyebilirler mi?
Şu göğüsümdekini sıkıp da seni akıtabilirler mi!
Sustum kıstırdım kuyruğumu!
Ah ne korkunç hayat...
Titredi bacaklarım, kendimi avuçlarımın içinde buldum.
Fakat sen gelince aklıma-
Dün çemberini esnetti medeniyete yatırdı kendini!
Milyar kilometreler, binlerce dağlar görünüverdi.
Başımı okşayan ellerimle geldim kapısına-
Zulümkâr kralları devirmeye geldim!
Sandıklar taşımadım az Beyoğlu'ndan;
Galatada yelkencilerle bir olup,
Duygusuz yazanları es geçip geldim.
İşte amberim! kışı özler gibi özledim seni.
Soyunur da dururken ağaçlar bir mevsime,
Beni yeşertecek idamımı bekliyorum ellerinde...