Fildişi tarak, kibrit kutusu, karabaş

Cebimden fırlayınca anladım ki hızlanmış voltam.

Beklemek bu kadar zor mudur,

Zamanı olmayan ya da zamansız herkes için?

Oysa şimdi ne iyi olurdu

Bir perondan kayıkla uzaklaşmak o biçim,

Ve hatta

Karnında bir bıçakla taziyeler kabul etmek.

Yok, vazgeçtim, paramı geri verin.

Meğer ne çok satın alacağım şey varmış:

Akülü bir araba, bir sürmene, birkaç haram...

Dört saat geciken bir Ankara treni,

Tam ağzımı bozacaktım ki böğürdü cırtlak freni.

“Breh breh breh!”


Gözlerim eskimiş ya da yaşlanmış.

Belki ondan ağır ağır süzdüm tüm binaları, tüm ağaçları

Yol boyunca.

Varsa dilim soracaktım bir tanesine

"Ya arkadaş siz nasıl öğrendiniz koşmayı" diye,

"Öğrenmek istiyorum."

O zamanlar hiçbir şey bilmiyordum,

Sonra o kadar şey öğrendim ki hâlâ bilmiyorum.

Bahane gibi olmasın ama suç biraz da onların:

Her şeyi inatla kâğıtlara sığdıranların.

Gerçi ben bilsem de unutmayı yeğlerdim herhalde:

Tüm değerlerimiz, şüphe duymadan kalıcı dediklerimiz

Şunun şurasında bir lahza.

Belki de öyle yapmışımdır.