Fildişi tarak, kibrit kutusu, karabaş
Cebimden fırlayınca anladım ki hızlanmış voltam.
Beklemek bu kadar zor mudur,
Zamanı olmayan ya da zamansız herkes için?
Oysa şimdi ne iyi olurdu
Bir perondan kayıkla uzaklaşmak o biçim,
Ve hatta
Karnında bir bıçakla taziyeler kabul etmek.
Yok, vazgeçtim, paramı geri verin.
Meğer ne çok satın alacağım şey varmış:
Akülü bir araba, bir sürmene, birkaç haram...
Dört saat geciken bir Ankara treni,
Tam ağzımı bozacaktım ki böğürdü cırtlak freni.
“Breh breh breh!”
Gözlerim eskimiş ya da yaşlanmış.
Belki ondan ağır ağır süzdüm tüm binaları, tüm ağaçları
Yol boyunca.
Varsa dilim soracaktım bir tanesine
"Ya arkadaş siz nasıl öğrendiniz koşmayı" diye,
"Öğrenmek istiyorum."
O zamanlar hiçbir şey bilmiyordum,
Sonra o kadar şey öğrendim ki hâlâ bilmiyorum.
Bahane gibi olmasın ama suç biraz da onların:
Her şeyi inatla kâğıtlara sığdıranların.
Gerçi ben bilsem de unutmayı yeğlerdim herhalde:
Tüm değerlerimiz, şüphe duymadan kalıcı dediklerimiz
Şunun şurasında bir lahza.
Belki de öyle yapmışımdır.
Doğukan Güçlü
2020-12-30T02:40:19+03:00Çok teşekkür ederim. "Anayurt Oteli"ni hatırlatmak bile benim için şereftir.
Sena Türkmen
2020-12-30T00:19:17+03:00Ankara treni bana 'Anayurt Oteli'ni hatırlattı. :) Akıcı ve etkileyici bir şiirdi, elinize sağlık.