Bizler yaşadığımız hayatı bir durak olarak değil de sonu olmayan bir yarış gibi görüyoruz sanki. Hep bir birinci olma çabası; hep en çok, en ihtişamlı, en kaliteli şeylere sahip olma isteği ve elindeki kullanmadan yenisine sahip olma çabası. İnsanları farkında olmadan yok ediyor bu ve insanlar akıp giden hayatlarını boş gözlerle izliyorlar. Sokağa çıkınca sorarsak bir kimseye, en çok istediğin şey ne diye, size cevabı ya elindekinden daha iyi bir araba, daha iyi bir ev, daha iyi imkanı olan bir iş olur. Neredeyse kimse daha mutlu bir yaşam istemez. Fakat bunu onların yüzüne vurursan sana şunu söylerler: "Eğer dediklerim gerçekleşirse zaten daha mutlu olurum". Aslında hayır, çünkü onları elde edince daha iyisini isteyecek, onları da elde edince biraz daha iyisini. İnsanların doyumsuzlukları onların mutluluğunu engelleyecek sadece. Zaten insan mutlu olmak istemediği takdirde mutlu olamaz, isterse de her imkanda mutlu olur. İhtişamlı hayatları olmayanlar da var çevremde, tam tersi çok güzel (neye göre tabii) yaşamları olan da. Fakat ihtişamlı yaşamı olmayanlar arasında hayatını dopdolu yaşayanlar var. Diğerlerinde ise hep bir yarış içinde olup mutluluğa fırsat vermeyenler. Hayat bu şekilde devam ediyor ve insanlar hep en iyiyi isteyerek yok oluyorlar. O insanların tek mirası hırs oluyor. "Benim başaramadığımı sen başar evlat" oluyor son sözleri. Ve işin en kötü yanı da gözlerini bürüyen hırsları ve bitmek bilmeyen doyumsuzlukları onları başkalarına kin duymaya sevk ediyor. Çevrenizde işlenen suçlar genelde isteklerini gerçekleştirmek içindir: hırsızlıklar, cinayetler... İnsanlar istediklerini gerçekleştirmek için bu tür saçma uğraşlara giriyor ve başardıklarını sanıyorlar. İnsanlar merdivenleri mutluluk için değil ego tatmini için tırmanıyor artık. İnsanlar mutluluk için değil daha iyi bir yere gelmek için çalışıyor. En güzel zamanları elden gidiyor ve bunun farkına varamıyorlar. Yazık...