Anamla marketteyiz; makarna reyonunda. O sırada yanaştı yanımıza bir teyze. Kara kuru, kırk kilo var yok. Yaşı yetmiş mi seksen mi kestirmek güç; hani bir yaşa gelip de orada takılıp siması hiç değişmeyenlerden sanki. Başında yaşmak, ağzınca maske ve boynuna iple astığı anahtar. “Deterjanlar nerede acep” diye sordu anama. “Gel göstereyim teyze” dedim, önüne düştüm. “Nerelisin sen” dedi önce; sonra cevabımı beklemeden “ben Karslıyım, Kağızman’a gelin gittim” dedi. “Evde makinen var mı teyze” diye sordum. “Var” dedi, “yalnız yaşıyorum, yaş parası alıyorum.” Sonra fiyatlarını sordu deterjanların; söyledim tek tek. “Evde on liram vardı, gidip alayım da acep üstünü nasıl bulayım” diye söylendi kendi kendine. Yol mu yapıyor yoksa dert mi anlatıyor belli değil ama ne önemi var ki? Aldım bir deterjanı, geçirdim kasadan verdim teyzeye. Aldı kucağına, çıktı dışarı ve dua etmeye başladı. Biliyorum, bizim yörenin duaları bunlar; “Anan baban nurlarda yata”, “anana babana rahmet ola”, “Cuma günü sana karşı gele…” Elimde ağır poşetler vardı, dinleyemedim gerisini ama biliyorum, eve gidene kadar dua etmiştir böyle…


Tanrıya inanmıyorum ve dua almak gibi bir çabam da yok haliyle ama biri bana böyle, kendi dilince dua edince huzurlu, iyi hissediyorum. Diyarbakır’da görev yaparken de defalarca Kürtçe dua ettiler bana. Hiç birini anlamadım söylediklerinin ya da çok azını anladım ama hep aynı şeyi hissettim... 


Belki farkında değillerdi ama ödeşiyorduk esasen. Ben birilerine iyilik yapmıştım, onlar da karşılığını hacmince dua ile ödemişlerdi. Ne yaptığım iyilik onların boylarını aştı ne onların duaları, altında kalacağım kadar ağırdı…    


23 Eylül 2020 Çarşamba 

Gültepe