Çizilmiş yerlerini çiziyordum harita metot defterlerimin. Nasılsa yorulacak bir yolum kalmadı dünyada. Dünyada yorulacak yolu olanlarla yürünecek yolum kalmadı. Ben de biliyordum; hayat kedilerden tırnak yediğim yerlerimi izleyerek geçmeyecek. O yüzden her gece belini büküyordum bu masanın.


Ne yazdıklarım ne de ağrılarım nakit etmiyordu. Potansiyel bir fakirliğe mevcut ömrümün yüzde altmış dokuzunu vermiştim. Ama nakit etmiyordu. Dizeleri iş yapmayanlar için var dizlerin hamallığı. Hani diyor ya bir lüzumsuz adam: ''Yazı yazmayı iş saydığım için başka iş yapmamaya karar vermiştim... Yalnız yazımla geçinmek kararını kafamdan kimse sökemez.'' Sökemez demiştim. Fakat artık dokunduğum harflerin bana gözümü kırpmak, nefes almak ve kalbimin atması kadar normal geldiğini anlatamadığım gibi, bunun beş kuruş etmemesini de kimseye açıklayamıyordum. Çünkü dünyayı dört bir yanından sarıp sarmalayanlar dünyanın dörtten büyük olduğunu asla bilemez.


Koca şehri dize getirebiliyordum ama bu şehre sığamıyordum bile. Dörtten büyük yalnızlığımı sanki çok sevdiğim birinin yanı kalabalıkkenki yalnızlığımmış gibi hissediyordum. Delişmen bir kızdım. Zaman zaman hiç kimseyle konuşuyordum yüksek sesle. Dünyadayken sık sık burada olmamanın nasıl bir lütuf olduğunu düşünüyordum. Buradan gitmenin yollarını aradığımda kör bir düğümle bağlanmıştı talihim. Ömrümün geri kalanını dünyaya dört bir yanından sarılarak geçireceğimi bilseydim bu talihimi en başından yazardım.


Sokaklarda kaybolan bacaklarımı arıyordum. 

Annemin gözlerinin sönmüş yanını arıyordum. 

Çizilmiş yerlerini çiziyordum defterimin.