Ah başlıyorum, yeniden yazmaya. Bazen yazdıklarım ile arama mesafe koymam gerekiyor. Biraz ayrılık, sonra devam. Yeni şarkılar keşfediyorum. Bütün günümü onunla geçiriyorum. Açıyorum güzel bir film izliyorum. Gün sonuna doğru kaygılarım üşüşüyor. Başka insanların hayatlarına bakıyorum. Bu iyi mi kötü mü tartışılır. Akşam oluyor. Sonra gece oluyor. Kolay kolay uykuya geçemiyorum. Bazen kitap okuyorum. Eski kitap okuma hevesimin olmadığına yanıyorum. Büyük merakla aldığım iki kitaptan birini pek beklediğim gibi bulmuyorum. Ama yine de sonunda belki bir farklılık olur diye ve yazanın emeğine saygıdan okumaya devam ediyorum. Uyumam gerek ama olmuyor, elim telefona gidiyor. Bir kere daha açıyorum, zor olması için uğraştığım şifremi yazıyorum. Birbirinden saçma şeylere bakıyorum. Yaşamıma hiç katkısı olmayacak bilgi yığını. Uyuyorum sonunda. Yarın pek de farklı olmayacak, geceden seziyorum. Bazı kişileri rüyamda görüyorum. Sonra özlüyorum. Uyanınca hiç biri kalmıyor. Gün aynı monotonlukla devam ediyor. Ama biliyorum şu anı geri getiremeyeceğim. Günler geçecek ve buradaki beni özleyeceğim. Hep öyle olmaz mı zaten? Yaşarken binbir lafla şikâyetle yaşarız, sonra gözümüz uzaklara dalar ânın yalnızca mazi olduğuna yanarız. Düşünüyorum da isteklerimizin bir zamanı var. Ancak zamanlarını doldurunca çalıyorlar ya da çalacaklar kapımızı. Zamansız ve ısrarlı isteklerimiz yaptığımızın yanlış olduğunun dersini veriyor sanki. Sevilmek için ısrar ediyoruz. Yeni güne uyanmak için, bir an önce yaza kavuşmak için. Yeni güne atılan her adım geriye dönemeyeceğin anları da sırtlıyor. Daha çok mutluluk istiyoruz. Daha çok birçok şey. Eskiden kötüler hep kötü, iyiler hep iyi oluyordu. Artık iyi ile kötü tamamen birbirinden arınmış değil. Birçok şeyin karması bu yüzyıl. Ne duygular bizi yöneten ne zihnimiz. Ne doğaya, çiçeğe, kuşa, hayvana, insana olan sevgimiz, bununla beraber nefretimiz, bitiyor ne de telefona, sanala olan bağımlılığımız. Ne iyiyiz bu zorlu yaşamın pençesinde ne de kötülüğü yerimiz yurdumuz bellemişiz. Bilemiyorum. Doğru sandığım yanıldığımdır belki. Bence hayatta en kötü şeylerden biri de yanlış yaptığının farkında olamamaktır. Asla kabullenemediğin yanlışlar, sonunu göremediğin yollar... En çok yazarken özgürüm. Sessizliğim korunması gereken değerli bulduğum. Ama susmak, sessizliğimi benden alır. Zaman akmaya devam etse de yarım kalan onca şeyi nihayete erdirsem. Durup ince şeylere kafa yorsam, günlük meşguliyetlerimde. Yeniden insanların ne iyi olduğunu düşünüp tam bu fikri benimseyecekken insanların ne kadar kötü olduğunu anlasam. Sevilmek isteyip daha çok sevip yine yerle bir olsam. Sonra ne yapıp edip küllerimden doğsam, etrafa güneşler saçsam. Sonra kalbimi gözetleyen bir çift göz görsem, sözcüklere gerek olmadan kalp kalbe anlaşsak. Anlaşmak, konuşmak bu olsa. Sözcüklerin dışında. Ayrılığın bizi gerçeğe ulaştırdığını anlatıp. Hissettiklerimiz dökülse etrafa. Başarılı bir sene olsa. Güneşin her doğuşu tüm insanlığa güzellikler getirse. Akşam üstü gökyüzünü pembe pamuk gibi bulutlar sarsa, çıksak dışarı yürüsek bulutlara bakarak. Biraz bulutların güzellikleri biraz edebiyat, biraz felsefe sonra tüm pozitif bilimler bizim olsa. Dünyanın gerçek dışılığını konuşsak. Yolun sonuna gelmiş olsak ama yol hiç bitmese.