Sevgilim ben burada,

bu ayakları yerin yedi kat altına mıhlanmış sandalyede

dineliyorum.

Dineliyorum korkusuz.

Dineliyorum kuşkusuz.

Önümde manzaralar uzanıyor,

manzaralar değişiyor asimetrik vakitlerde.

Yansıman, bir meleğin gölgesinin düştüğü o günü hatırlatıyor dünyaya.

Şiirler yeniden yazılıyor.

Şairler dönüyor intihardan beylik tabancalarıyla.

Atını nallıyor nalbant, bir ayet okuyor köşebaşında.


Sevgilim, bu ülkede insanlar iyi şeyler yaparken hep ayet okuyor.

Bir de ayet okuyanlar var, kötü şeyler yapıyorlar,

yine ayet okuyanlar kılıçlarında masumların kanı,

yine ayet okuyanlar ısrarla kınlarına koymuyor kılıçlarını.

Yapılan her kötülüğü örtüyor ayetler.

Bu coğrafyada sevgilim ayetler

tüm kötülüklere siper.


Oysa ayetler kelamıydı Allah'ın.

Ben buna inandım.

Onlar kirli sakalların kirletmediği ağızlarda söylenmeli,

ayetler söyleyenler başını okşamalı bir çocuğun,

içinde ayet okunan evlerin kapısında olmalı bir kap su,

ve mutlaka ama mutlaka sevgilim,

ayet okuyan insanın vicdanı olmalı.

Anlamalı, sadece anlamalı.


Zira anlamazsa dinmez kan başucumuzda.

Zira anlamazsa susmaz sirenler.

Yetmez sığınaklar bize

ve çocuklarımız girer toprağa yirmilerinde.

Fabrikalarımızda toplar tüfekler yaparız alın terimizle 

Bize döndüğünde namlular kimse korumaz bizi.

Kimse düşünmez öldüğümüzü.

Vaiz, yas gününde över nasıl güzel öldüğümüzü,

cennete nasıl yürüdüğümüzü.

Yirmili yaşlarda yeni arkadaşlar toplar,

ölüm yolunu gül kılar.


Sevgilim, biz başımızı çevirelim tüm bunlardan,

şiirler yazalım okuyalım, 

sığmayalım kürsülere.

Başımızı kaldırıp burada,

bu sandalyede oturalım.

Çığlıkları, ağıtları, sirenleri, yüzleri unutalım.

Oturalım sevgilim,

çünkü başka seslere varmaz sesimiz.

çünkü düşü olan tüm şairler ölmüş durumdadır.