Meğer bu kadar kolaymış? Öyle mi? Gözüm fotokopi makinesinin üzerindeki duvara basitçe bantlanmış, kötü baskı resimde, aklım evdeki ustada. Banyo yine akıyor. Bu kaçıncı? Yine kırılacak seramikler, yedekleri bitti, aynısından bulabilecek mi? Ne kadar da huzurlu uyuyor resimdeki aile. Çatı akmış umurunda değil adamın. Almış şemsiyeyi eline. Uyuyor. Sanki dünyanın derdi yok. Altı çocuk ve yanında karısı aynı yatakta yatıyorlar. Bunca çocuğu ne zaman yapmışlar? Odadan içeri bir tavuk girmiş, onları izliyor. Pisliği de ne kokar tavuğun.

Meğer bu kadar kolaymış mutlu olmak. Bu resmi kim astı ki buraya? Tahmin ediyorum aslında. Bunu bantlayıp alt kattaki kahveciye, karton bardakta kahve almaya gitmiştir sigara molasında. Lattesini içerken yurt dışından getirdiği aromalı purosunu tüttürüyordur. Şirketin mutfağındaki kahveleri beğenmez. Niye astı ki bu resmi, ne düşündü? Yazlığı, kışlığı yetmedi, bir de fantezi dünyasını genişletmek için bir çiftlik evi mi tutacak acaba? Bu şirkette çalışıp da şu resimdekilere özenen var mıdır gerçekten? O zaman niye burada çalışsın gecesi gündüzü olmadan. O kadar basitti madem. Usta kaç para ister ki şimdi? Daha bu ayın kredi kartının minimumu ödenecek, önce çocuğun okul taksiti, elektrik daha önemli, kesmesinler de… Bu sene de zam yok şöyle adamakıllı. Gidersen git tabii, işsiz kaynıyor ortalık, her işlerini daha ucuza yaptıracakları sürüyle insan bulmakta zorlanmazlar.

Adama bak ya... Bir de değil çocuğu var. Biz ikinciyi düşünemedik bile. Daha ufacık çocuk, sigortacılar geleceği garanti olsun abi başlatalım diyorlar özel sigortasını. Distopya değilse ne bu. Bir tane çocuğum var, geleceği belirsiz, sigorta yapılacak. O adamınkiler o yataktan kalkınca ne yapacaklar, ne yiyip ne içecekler. Bahçede yetiştirdikleri bir şeyler varsa, hep onlardan mı beslenirler? Onun için de yeterince toprak, gübre, tohum bunlara hep para lazım. “Aman Salih, sen de hep parasını düşünürsün” der eşim. Düşünmeyince olmuyor ki. O çocuklar okula gitmezler mi, gitmeseler bile etraflarındaki yaşıtları onlardan daha iyi giyiniyorlar diye utanmazlar mı kendi yamalı kıyafetlerinden. Bizimkine eskimeden yenisini alır annesi. Yoksa öz güveni eksilirmiş evladımızın. Öz güvenli çocuk yetiştirmek de zor. Arkadaşları gidiyor diye bale kursuna, Türkçe konuşamadan yabancı dil kursuna başlattık.

Ne kadar da huzurlu uyuyorlar. Uyku ilacı almadan uyuyamaz oldum. Borçlar karabasan gibi üstüme geliyor gece gece, üstüne işten kovulma korkusu. Her akşam rahatlayayım diye birer duble aldığım içki de yetmiyor artık, ikinciye üçüncüye başladım. Az para değil o da…

İnsanın sinirini bozuyor böyle mutluluk görmek. Mutluluk buysa. Kurmaca değilse. Bunların hepsi ressamın kafasındakiler. Aldatıyorlar bizi. Bunu da bizim birim müdürü yapıştırmıştır. Az çoktur, azla mutluluk söylemleri yok mu onun. Kendisi Alplere kayak yapmaya gitsin. Utanmaz bir de kitap dağıtmıştı, Unvansız Lider mi ne, açıp bakmadım bile. Liderlik neyime, terfiimi verseler de maaşım artsa. Unvanı ne yapayım yoksa. Müdürüm diye gezsem ne olacak? Roller çoktan dağıtılmış, ben farkındayım. Biliyorlar her şeyin farkında olduğumu, daha heveslilerini müdür yapıyorlar. Şirket sahibi olmuş gibi havalara giriyor o müdür yaptıkları. Oysa bir söze bakar kapıya konmaları.

“Dalmış gitmişsin, haydi bitir işini de bir çay alalım.”

“Yeni biri başlamış mutfakta gördün mü?”

“Evet tanıştık. Üniversite mezunuymuş kız inanamadım.”

“Yapma ya, yazık.”

“Pelin ona kahve yapmayı gösteriyordu. Öncekini kahveyi köpüklü yapmadı diye kovdu ya müdür.”

“Bahanedir canım o. Kadın çok ketumdu. Kahveyi değil, dedikoduyu köpürtmedi diye kovmuştur onu. Benden söylemesi dikkat et bu çaycılara, yanlarında dikkatli konuş. Haberleri onlardan alıyor patronlar.”

“Oğlum bazen özenmiyor değilim ha, rahat iş. Yaptığın görünür hiç olmazsa, ortada çay var mis gibi, kahve var. Bizimki sıkıcı, rakamları bir öyle topla bir böyle. Hem abi bir penceremiz bile yok, dört duvarın arasındayız. Ufak da olsa arka bahçeye bakıyor mutfak camı, oradan kumruları besliyor.”

“Hadi canım saçmalama sen de. Çaycı maaşı senin evinin kirasına yetmez.”

Mutfak dönüşü yine o resme takıldı gözüm. Tek göz odada yaşıyor adam, kira vermiyordur oraya. Penceresinin önüne iki kuş konmuş. Güneş üstlerine doğuyor. Ne kadar da huzurlu uyuyorlar.

Mutluluk bu kadar kolaymış meğer…