Yüreğimi saran demir parmaklıklar ardında hapsolan beni görüyor musunuz? 

Peki ya bir gölge gibi geçip benden uzaklaşan benliğimi görüyor musunuz?

Duygu ve düşüncelerim arasındaki yabancılığı? 

Geçip giden zamanı duyuyor musunuz?

Bahçedeki taze fesleğen kokusunu , 

Rüzgarın ağaçlara fısıldadığı ninniyi, 

Kuşların, rüzgarın sesine kızıp isyan edercesine şarkısını kendi özgürlüğüne armağan ettiğini duyuyor musunuz? 

Bir ananın beşikteki yavrusunun kulaklarına çaldığı ağıdı,

Dere suyunun taşların arasından geçip giderkenki taşların çığlığını, 

Dere kenarında boş şarap şişesini kendine yastık yapan amcayı, acılarını, çok nadir rastladığı mutluluğunu, 

Duyuyor musunuz, görüyor musunuz? 

Sanmam! 

Duymayın da görmeyin de! 

Nasıl olsa bir iki güne de unutursunuz.

Unuturuz!