Cepkenler losyonlu shurikenlerle dolu,

Çizikler mecalsiz deriyi çıldırtıyor.

Asgrad’dan Rodosto’ya gece ecesi sinmiş,

Erken uluyan horozun kellesinde diş izi.


Çanların dilleri banliyö çarkını çiseletiyor.

Judas öpücüğünü Ege’nin deli kızına savurmuş.

Filozof akıllar harala gürele tepiniyor,

Karaklar ararken kutsiyetine bir ahenk.


Algısız savurganlık kapısız mayınların üstünde,

Ayak izleriyle iğne ucundan beslenen paryalar,

Uyku tulumlu kumların denize küsüşü,

Ta ki mühürleyene kadar güller bu yakamozu.


Ruhlanmış koltuklar, avizeler çıkıntılı, eklemler daha önce hiç bu kadar güzel bağlanmamıştı,

Harfler batakhanede mavi fıçıya süpürülmüş,

Zihinlerimiz mavisiz. Birikintilerimiz çapulcuların sehpasında,

Kaçın kurası bu üşüşmelerin şahbazı,

Azizliğin sazı nazikçe kelek,

Futuhatsız sazanların sibopluğu,

Ah! İnsan sarrafı, ölmek üstüne ölmek.