Ölümün meyhanesinde vardiya değişimi
bekçilerin alışmışlığıyla, balbalların esirgemez bakışlarıyla yapılır
Durgun don çözülür, bir türkü salınır boğazdan aşağıya
bin koldan gelip bir vücut uyumunda yakıp düşer obruğa.
Boğazdan aşağıya bir oğlan çocuğu salınır
arsız, kuduz köpek simasında yorgun deniz
hantal bedeninde zamanın umarsızlığını
kamburunda tarihi ve yaratıcısı kocakarıyı taşır.
Düşüşü yalnızca öldürenler bilir,
tuz olup eriyenler, harç olup suya toprağa karışanlar
rüzgarın elini kuşun derdini yalnızca öldürenler bilir.
Kara çatılı, ucuz harçlı üzerinde ne bir keramet ne de özen barınan
sahibinin derdini tasasını teninden çekip alan
yoz memlekette, yoz mahallede, yoz bir oğlan
cereyanına kapılıp, açıp çerçevelerini
bir gece habersiz yatağında yatarken
hem de bir o kadar güçlü, kuvvetli, gürbüz olsa da
zihnini ve yüreğini besleyen tek bir solukla
memleket ayazında
çarpar vurur parmakları
çarpar vurur pervazları.
O uzak deniz ülkesi, irfan dolu Mevlevi teknesi,
genzi yakan çamaşır tekkesi
ve Brissenden'in ölümü müjdeleyen şiiri
çarpar vurur parmaklarım
batan geminin sintinesinde kalmışım.
Ayrı düşmüş toprağa tenim
yazık ki kıbleye ters son nefesimi vermişim.
Ne varsa hayattan beriye dost, aile, sevi
karides, Laz takası, ömrüm hepsi
batan geminin malıdır şimdi.
Nazım
2021-11-25T19:02:43+03:00Güzel yorumunuz için teşekkürler.
Madam Bovary
2021-11-25T18:16:30+03:00Hikaye gibi aktı, ses güzeldi bence. Sonu farklı olabilirdi belki. Kaleminize sağlık.