Şimdi aramıza iki sınır koyuyorum.

Biri benden, biri senden duvar olacak içime.

Sesini tüm uzak ülkelere bırakıyorum. Ve yüzünü rüyalarımdan çıkaracağım.

İhtimalleri geçtim, gelmeyeceğine alışa alışa aşkı içime döktüm, hissizlik bende kaldı.

Aramıza zaman farkları koydum. Artık iki saat değil uzak şehirler, dilini bilmediğim sokaklar değil sadece mesafemiz.

İçime duvarlar yerleştirdim. Birbirimize anlaşılmamış olmanın sancısını taşıyarak uzaklaşıyorum senden...


Biliyorsun ben, seni toplumdan ve nefretten sıyırıp

İnadına severken buldum...

Kapalı bir kabuktum. Beni kırdın, içimi açtın, içimi açtım sevgiye tutunmak için sana

Hayata bir neden bulmak için sabahları.

Ellerini düşündüm her gün sonra. Yüzüne koştum rüyalarda. Sesine heyecanlandı kalbim...

Bizi hangi bilinmezlik tüketti, lanetler sayıyorum şimdi.

Çaresizim ve senden geriye bir yokluğu büyütüyorum içimde. Seni bir uzaklık gibi sevmenin acısı bende bir tecrübe kaldı.

Geçmiş zaman, geçecek zaman, yenilecek zaman...

Ve işte! edindim aşkın kırgınlığını.

Acıymış sahiden.

Şimdi birbirimizle çektirilen fotoğrafları özlüyorum bir gece yarısında...


Birbirimize sınırlar verdik hepsi bu kadar kaldı geriye. Sen önce sesini aldın benden, ben önce cümlelerimi çektim senden. Kendime yeni bir boşluk avunuyorum şimdi.

Kalbimi nereye bırakacağım bilmiyorum.

Ama sakın unutmayalım olur mu! Seni toplumun ve nefretin kötülüğünden sıyırıp sevdim...

Tüm sabahlara karşı ve tüm gece yarılarında adını birkaç kez fısıldayan dudaklarımı susturuyorum şimdi.

Bir kadının bir kadına aşkını ve akışını düşlemekten vazgeçiyorum sessizlikle...


Seni yine de sevmenin güzelliği kalsın bir anı. Bunu almayalım ve koymayalım sınırlarımıza.

Dokunmayalım birbirimize okuduğumuz şiirlere. Söylediğimiz şarkılara...

Bunu unutmayalım olur mu!

Aynı dünyada bir kez karşılaştık.

Aynı dünyada bir kez ayrıldık. Sen başka bir coğrafya ve kışın soğuk yerinde yabancı ben burda yabancı, kış ve üşüyorum. Yabancıyız değil mi? Hepsi bu kadar...

Biliyor musun bir de

Bu dünyada bir daha karşılaşamayacağım diye korkular sayıklıyor kalbimde bazen. Bazen ellerim bir boşluğa düşüyor.

Sana yazmak istemi ikimizin sınırına takılıyor.

Şimdi düşünüyorum da ilk kez karşılaşınca, sarılınca sana, yüzünde tüm sınırların anlamsızlığını görmüş, ilk kez yaşadığımı hissetmiştim....

Şimdi hangi zaman farkını tüketiyoruz seninle?

Hangi yıllar "mutlu" olacağız bu kırgınlıkla?

Bir bahar bekleyip açmadan kuruyan çiçekleri ne yapacağım ben anlat bana!

Anlat alışmaya nasıl dayanır insan?


Suskunluğu ve uykuyu bir kaçış olarak doldurduğum gözlerimde gözyaşıyla baş edemiyorum işte bak!

Bu evde, bu oda da her birinde konuştuğumuz sözcükler geçen kitaplara kaç kez yabancıyım şimdi.

Ve yüzüm asılınca içimde kopan fırtına anlaşılmasın diye gülüyorum şimdi yalnızca.

Günlerdir bir ölüyüm de yaşıyorum yine de.

Unutma! Lütfen unutma olur mu! Kalbim sarsıldı bir kez sende. Kalbim son kez sarsıldı senden giderken.

Korkaklığımı sende aşarken bir gün her şeyin biteceği korkusunu öğreniyorum şimdi.

Ama bunu unutma! Seni, toplumun ve nefretin içinden sıyırıp yerleştirdim kalbime.

Ne güzeldin karanlığımı aydınlığa kavuştururken.

İnanmamı sağlarken bir yarayı iyileştirebileceğime.

Ben de bunu unutmam işte...

Bana çok şey öğrettin. Ancak beklemek kırılgandı ve çok bekledim sevgini.

Yanlışa yenildim. Hissizlik beni içine aldı.

Şimdi "bir daha asla" diyen cümleler kuruyorum kırgınlığıma...

Beni affet hatalar ve yanlışlar için. Sen bana kızgın ve ben sana kırgın duruyorum suskunluğun içinde...

Kendime döneceğim şimdi ve senden önceki korkunç suskunluğuma.

Tek dileğim bir kez daha karşılaşmak olsun yüzünle ve sesinle yine de.

Bir sonra daha beklemeyeceğim artık hayatı...

Kendine iyi bak, asla veda edemediğim...

Ekim, 27