tanrı beni hatırlasın. yer ya da gök tanıksa bana inanırsın ama ben çok sancı çektim.

ben tam dört senedir. bu hengâmede adımı bulamıyorum ve hiçbir şeyden korkmuyorum.

bir sen hâzen. bir senin dudaklarından dökülenler ürkütüyor beni. ibrahim olmadığım için mi mahkûm edildim ateşine? çocukluğum o ateşin eteklerine kapandı hıçkırarak. oysa dünya yakılsa sana sıçramasın diye

avuçlarımla köz taşırım öteye. 

senin arkanı dönüşlerin. bana sırtını çevirsen alnımı yaslarım hâzen. tüm kelimelerini çarmıha geriyorsun. kilitliyorsun kapılarını sürgülerle. kaburgandan içeri bir adım atsam çatırdayacakmış gibi. ama bu bir günahsa neden ellerim beyaz. sınanıyoruz ve yerimiz hazır biliyoruz. senin için kaç dereden su getirdim hâzen, yangınıma bir damlayı layık görmedin.

şimdi sıra yapacağımız terslikte

isaya bürün ve kır yaşancın kemiklerini

sancılarla doğur içinden yeni bir sen’i

annenin hatırasındaki gibi

parmak uçların dikerken cenneti sırtıma

tenimi teninden doğurdun ama

adem diyemem sana

ne elmayı çalarım senden ne adını

zincirlerimden kurtulmuş bir kısrak gibi koşarken sana

tükürdün nefretini her defasında

ellerimi tut dedim

beni ellerimden vurdun hâzen

tam beş senedir

eylülü uğurlamadan yazamadım bu yazıyı

ve ben tam yirmi yıldır.