Veda ediyorum bu gece, onlarca hoş bulmuşluğa inat.

Öylece sade ve basit kalmış anılarım,

sanki biraz da yarım.

İçimde bir bir öldürdüğüm her şeyden sonra şimdi ben ölüyorum.

Yavaş yavaş.

Herkesin yüzüne baka baka gidiyorum bu şehirden,

aslında bana bakarken kör oluşlarından. 

Son bir defa oturmak istiyorum yalnızlar bankına. Haram kılınmış bu nefesi, içime çekmek istiyorum bu boşlukta.

Zihnimdeki hayalleri bir çöplüğe,

anılarımı ise kalbime gömmek istiyorum.

Ne için yaşıyorum?

Bir yığın kâğıdın leşi birikmiş masamın üzerinde, ne harfler katletmişim kalemimle,

Neler okumuşum?

Ve ismini bile unutmuşum, tozlu rafımın kirliliğinde.

Hani nerede? Zamanın dostları, kalbimin eşi.

Aramaktan bıkmış kalmışım ondandır kimsesizliğim.

Kimliksizim! İsmim bende bir yara, kimse de söylemesin.


Dolaşıyorum bu yağmurun yarattığı umarsız kargaşada.

Neden koşuşturuyor bu insan? 

Ne büyük bir nimet bu tanrıdan.

Uzaktan geliyor kokusu burnuma toprağın.

Anne rahmindeki bebek kadar masum korkuyor bu birikintinin sebebi.

Çıkmıyor artık yağmurdan sonra gökkuşağı,

ondan mıdır bunca insanın renkleri yok sayışı?

Herkese açtığım kalbimde bir benim yerim yokmuş. 

Kifâyeti yoksun kelimelerin hepsini sevmişim.


Yaşamı umut ederek her düşüşümde öldüğüm

Binlerce satırın uçurumundan bırakmışım kendimi.

Ölmek için geç kalınmış, bu denli aceleci tavırlarım.

Bağımlısı olup sarhoş kalmışım

gözlerimin morluklarına eşlik eden bir fincan kahvemden. 

Yığılıp kaldığım yerin soğukluğu nüfuz ediyor vücuduma,

Şimdi sızıp kalma vakti sonsuz uykuya.