bir sonbahar günü olduğunu hatırlıyor gibiyim çünkü yapraklar yerde sararmış bir şekilde serpilmişti. rüzgar arkadan vurup saçlarımı savuruyordu ya da dans etmeye çalışıyordu. üstüme evden çıkmadan önce her zaman giydiğim kahverengi ceketimi giydiğim için kendimi tebrik etmiştim. yoksa ayrılığın üstüne bir de üşümeyi kaldırazmadı melankolik düşüncelerim. tek bir mektupla beni nasıl da yarı yolda bıraktığını düşünerek atıyordum her bir adımımı. beni bu kadar değersiz hissettirdiğini daha önce neden fark edememiştim? birlikteyken geçirdiğimiz o günlerde de nasıl olduğumu, bir sıkıntım olup olmadığını hiç merak etmezdin. her bir araya gelişimizde senin evine gider, bir film açar, filmi izliyor görüntüsü verdikten sonra işimizi görürdük -daha doğrusu senin tek amacını- itiraf etmeliyim ki ilk zamanlar bu olaydan keyif alıyordum. kullanıldığımdan haberim yoktu ve ben benden istenilen her şeyi yerine getirmekle yükümlü bir köleydim. daha sonraları nezaketen de olsa yaptığın incelikler azalmaya başlayıp tek yaptığımız şey senin evine gidip işimizi görmek olmuştu. daha doğrusu senin tek amacını... (hatırlamakta fayda var.) beni terk etmenden korktuğum için bana çektirdiğin her acıya katlanıyordum çünkü ben sensiz bir bir hiçtim. sen yoksan benden bahsedilemezdi. seni kaybetmemek uğruna karşıma tüm sevdiklerimi almıştım. hiçbiri seni sevmiyor, hatta hepsi senden nefret ediyordu. bunu senin yanında hissettirmeseler bile ben onların gözlerine baktığımda nefreti görebiliyordum. senin hiçbir şeyden haberin yoktu, tıpkı benim senin için nasıl yanıp tutuştuğumu görmemen gibi… kendimi senden soyutlayabilmenin epey zamanımı aldığını söyleyebilirim. bu süreci sana hiç belli etmeden yapıyordum. ilk önce bir araya gelişlerimizin sayısı azaldı. sonra işimizi görmemeye başladık. daha doğrusu senin tek amacını… (hatırlatmakta fayda olduğunu daha önce söyledim.) günlük konulardan bahsetmeye başladım senin yanındayken. ilk önce farklı bir şey yaptığımız için heyecanlandın, daha sonrasında da bunun aslında sana hiç keyif vermediğini fark ettirdin bana. konuyu kısa kesip asıl yapmamız gereken şeyi yapmamız için beni zorluyordun. bu sefer sonuna kadar direnmiyor, hazzını aldıktan sonra yataktan kalkıp gitmem gerektiğini söylüyordum. itiraz etmeni beklediğim halde hiçbir şey yapmamaya devam etmen beni daha da yıldırmaya başlamıştı. günler, haftalar, aylar geçti derken bir gün evine gelmek istemediğimi söyledim. hiçbir şey söylemeden kaçamak bir bakış atıp merdivenlere yöneldin. bunu bekliyor muydum? evet ama bir yanım benim için mücadele etmeni bekliyordu. beni elde etmek için her şeyini ortaya koymanı isteyen bir yanım hep vardı. buna rağmen hiçbir şey söylemedim. o günden sonra bir daha ne evime geldin ne de beni aradın. ben ise senin için işleri kolaylaştırıp gönderenin de benim, gönderilenin de benim olduğu bir ayrılık mektubu yazmaya başladım. bu benim ilk ayrılığım olacağı için her şeyi kurallarına uygun bir şekilde yapmam gerekiyordu. bu mektubu yazmam birkaç günümü aldı. her akşam bir mum yakıyordum kağıtların başucunda. diğer ucunda ise bir kadeh şarap… ayrılık mektubu yazmak için olması gereken her şey yerli yerindeydi. beni ne kadar çok sevdiğinden bahsettim, daha sonrasında da bu sevginin bana acı vermesinden korktuğun için beni çok seviyor olmana rağmen ayrılmamız gerektiğinden… birbirini hâlâ seven iki sevgiliyi oynamak zorundaydık. çünkü diğer türlüsüne izin veremezdim. dediğim gibi birkaç günümü sadece mektuba ayırdım. ve şimdi de son kez yüksek sesle okuyorum:


"sevgilim, bu mektuba nasıl başlayacağım konusunda çok acemiyim, lütfen beni bağışla. şu an aklımın en güzel köşesinde saçlarını arkaya atıp koltuğa oturmuş bir şekilde meraklı gözlerle bana bakıyorsun. ne söyleyeceğimden habersiz bir şekilde gülümsüyorsun. seni daha ne kadar çok sevebilirim, inan bilmiyorum. elimden bu kadar geliyor, daha fazlasını istediğim hâlde elimden gelen sadece bu kadarı. dünyayı senin eline vermek istiyorum. çünkü dünyayı daha güzel bir hâle getirecek birisi varsa o da sensin. fakat her güzel şeyin bir sonu olduğu aşikar. seni ne kadar seversem seveyim sana az geleceğimi biliyorum. senin daha fazlasını hak ettiğinden hiç şüphem yok. ben senin için yetersiz biriyim. sen kainatın en güzel kadınısın, ben ise var olmaya çalışan bir adamım. yolumuzun bir kez kesişmesi bile mucizedeyken diğer evrenlerde nasıl bir konumda karşılaşacağız, kim bilir? var olmaya çalışan bir adam olmaktan çıkıp senin için yapabileceğim şeylerin sınırı olmadığı bir evrende yeniden bir araya gelene dek elveda sevgilim."