Oldum olası yağmur ve soğuk hava muhalefetinden nefret ederim. Benim bu nefretim ise insanlara hiç saygıdeğer gelmemiştir. Edebiyatla bütün bir canlının ıslanmayı tercih etmemesi kadar doğal bir şey yoktur oysaki. Şeker değilim ya (!) Yani yağmura şiir yazıyorum diye zatürreden ölmek sizce de çok Servet-i Fünun bir davranış değil mi? Daha yazacak çok şeyim var efendiler. Bırakın da sağanaklarda şemsiyeme sığınma hakkımı dilediğim gibi kullanabileyim.

 

Annemin elime tutuşturduğu oldukça protokol bir şemsiyeyle olan arkadaşlığımın hikayesi bu. Benim her yağmurdan mülteciliğime ucuz yollu aracılık yapan, çoğu zaman koruyan, genellikle sığıntısından mahrum bırakan şemsiyemin hikayesi. Metrekare başına bayağı küp yağmur yağan günlerde açık halde ve her an yağacakmış gibi duran kara bulutların altında baston niyetine kullandığım şemsiyemin; nereden, hangi yollarla çekirdek ailemize dahil olduğunu bilmiyorum, hatırlamıyorum. Bazı şeylerin ucu hatırlanamaz hani, siz de bilirsiniz. Doğum gibi. Herkes aniden hayatın bir noktasında dünyaya inmiş gibi hisseder kendini. Ve genellikle "hatırladığınız en eski anınız" yoktur. Her anı en eskisi gibi gelmek için birbiri ile yarışır. Mesela benim en eski anılarım, çeşmeden su almaya gidilirken yanlarına alınmadığım annem ve abime ağladığım; köy mezarlığında ağıtlar eşliğinde ağlanan ve markası olmadığı için tüm çocukların "mezarlık bisküvisi" dediği finger* bisküvilerden ağlayanlara aldırmaksızın yediğim veya mecradaki tek tıraş makinesinin hanemize ait olmasıyla birlikte girdiğim saç tıraşı kuyruğu. Hangisi en eski anım bilmiyorum. Tek düşünebildiğim; ilahi güçler tarafından ansızın yer küreye bırakıldığımdı. İşte aynı çıkmazı şemsiyemde de yaşamaktayım. Yağmurlu bir günde başımın üzerinde durduğundan ötesi yok. Zaten bir şemsiyeyi en hayırlı başka hangi şekilde hatırlayabiliriz ki. Aslına bakarsanız kimsenin şemsiyesinin ne zaman geldiğini bildiğini de düşünmüyorum. Hatırlamayı deneyin.

Bir şemsiyeden tek beklentiniz sizi yağmurdan koruması veya rüzgardan ters düz olmamasıdır değil mi. İşte bizim hikayemizin sebebi de bu. Yıllardır kullandığım delik bir şemsiye. Ve öyle sinsi delikler ki nerede olduğu görünmeyen, bir türlü bulunmayan delikler. Toplasanız saatlerimi harcamışımdır bu deformeleri bulabilmek için, yok bulunmuyorlar. Diyebilirsiniz ki "yeni bir şemsiye". İnatçılığım yıllardır buna engeldi hep. O görünmez deliklerden umudumu kestim, şemsiyemle birlikte yaşamaya alıştım. Her sağanak yağmurda baş ve omuzlarımda sinsi ıslaklıklar olsa da, alıştım. Şemsiyeme neden bu kadar bağlı olduğumu anlatayım.

 

İnanmayacaksınız belki, soğuktu ve yağmur yağıyordu. Yani yine klişe günlerin birinde, yağmurun pek şefkatli serpmediği bir iklimin bilmediğim bir tarihinde. Her şey onu bulamamakla başladı. Annemin “bir eşyaya sahip çıkamadın” sitemlerine hedef olduğum birkaç günün sonunda şemsiyemi bulmam, hala hayırsız bir evlat olmadığımı gösteriyordu. İşin garip tarafı ise onu evde değil de iş yerimde bulmamdı. Daha da garip tarafı onu iş yerine götürdüğümü hatırlamamamdı. Geçen günler etrafınca görüyordum ki şemsiyemi sürekli unutuyordum. Bazen evde, bazen iş yerinde, bazen gittiğim misafirliklerde. Yemek yediğim restoranlarda unutup birkaç gün sonrasında çalışanların bana şemsiyemi vermesi ve onu orada unuttuğumu dahi bilmemem artık benim de sabrımı zorluyordu. Sürekli bir şekilde bana geri dönmesi ise oldukça gereksiz bir keyif vermiyor değildi. İşte bu sorumsuz tutumum şemsiyeme karşı bilinçle yaklaşmamı sağladı. Uzun süredir bir yerlerde unutmuyorum.

 

Bir de onun bana karşı sorumsuz davrandığı anlar vardı. Kamuya açık alanlarda kendi kendine açılması beni oldukça komik duruma düşürmeye başlamıştı. Artık aşınmış cırt-cırtı tutmuyor, canı istediği zaman aninden açılıyordu. Hoşuma gidiyordu. Ne gariptir ki onu o şekilde kabullenmiştim. Sızdırdığı yağmur suyu için de kızmıyordum. Hiçbir şey kusursuz olmak zorunda değildi ne de olsa. Birbirimize oldukça alıştık. Vadesini doldurduğunun farkındayım ancak onu bırakabileceğimi hiç sanmıyorum. Belki bir gün bulamamak üzere bir yerlerde kaybedeceğim ya da fırtınalı bir günde parçalanmasını izleyeceğim.

 

Yıllar sonra ekleme…

 

Yeni bir evde yeni bir hayata başladım başlayalı şemsiyemi göremedim. Annemin evine ne zaman gitsem gözüm askılıkta onu aramakta ancak hep hüsran ile sonuçlanmakta. Şimdi uzun zaman sonra bu yazıyı okuyunca şemsiyeme karşı bir özlem çekeceğimi hiç düşünmemiştim.