buraya zar zor geldim -biliyorsun,

nehrin kıyısına.

ürkek adımlarımı senin gözerinin içine bakmadan attım.


kalbim bir yerlerden yırtık,

hüzünlerim öyle bir gün gibi bitip terk etmemeye başladı son zamanlarda.

birileri sanki hayatımın üstünde zar atıyor,

mezarlık manzaralı ev baktığım bile oldu.


ne olur kızma.

cebimden bir sürü adres var ben de biliyorum.

ama bir kroki de bırakılsaydı benim için fena mı olurdu?


sen öyle duruyordun,

her gün duruyordun.

senin her gun aynı yerde duruyor olman canımı acıtıyordu.


yüzünde mavi bir yarım tebessüm duruyor,

her şeyi uçarı bir kesinlikle yapıyordun.

bir karar versen, en doğrusu senin oluyordu.

bilimsel açıklamalar, sabaha kadar süren tartışmalar halt etmiş.


sana avucumun içinde yarım kalanlarımı getirmiştim ben de,

sen çözerdin sonuçta.

sığınabilir miydim?

-öyle kendimi camlarımı, içimi bırakıp-


kendime uzanıp artık gözümün yanmadığı bir yer aramaktan sıkıldım

bunların hepsini sana verip biraz nefes alıp vereyim, olmaz mı?


upuzun saçlarım vardı ve sapsarı,

çok uzun zaman olmadı küt kestim kendi kendime.


en çok onlarla övünürdüm,

seni eğlendirme çabası da etkili olmuştur muhakkak.

çoktan geçmesi gereken yaraların kabuk bile tutmamışlar, baksana!


sen gülümsüyorsun ve biliyorsun her şeyi,

ben saçlarımı kendi kendime çocuk gibi ağlayarak küt kesiyorum.


artık en azından sen ayağa kalk.