Galiba gebeyim yakınmalara,

rahmime tekme ayetleri atıyor rabbim,

tam böyle sandal üstünde kavramışken çatlak zemini ayaklarımla,

aklıma çocukluğumdaki atlı karıncaları sürüyor annem,

ben göğe dayalı sırtımdan ayıklıyordum bulutları oysa ki,

yine de umut diyorum,

umut, boş bir tramvayda bana değdiriyor- durmadan.


Türlü sancılar tarafından kelebek uçuşları vaat edildi mideme,

senin ihtişamlı bir konser sahnesi gibi karşımda duran yüzün geçerli analizler oturttu gırtlağıma,

ağzının kenarında duran teranelere takıldım birden,

incelikli bir kabadayı nasıl olduysa düşten çıkardı trenleri,

raylar üstünde seçkin intihar kararları mahsur kaldı,

kelimeler o an yaramadı ifade biçimlerine,

kolaya kaçan meleklerle birtakım şeyler de gitti,


duygularımız birleştirirken aynı zamanda ayırdılar da bizi,


bir olma ihtimalimiz sola döndü yatakta,

perdeleri tutuşturdu asıllı ihbarlar,

odaya dolup taşmak isteyen Ay miadını doldurdu ılık bir esintiyle,

donuma kadar korkuttu beni ergin canavarlarım,

talan ettiğim onlarca hal ve hareketçe aleyhime dokunuldu etime,

medeni öpüşmeler itti beni ilkelliğe en çok,


ilk defa kendi yansımasını gören canlı şaşkınlığıyla terden yere örttüm kendimi,


halıya dökülü tütünleri kitap aralarına serpiştirip rafa kaldırdım,

ceketimi çıkarıp sandalyeye astım ve umudun değdirdiği yerlerimden erteledim uyumayı,

asırlarca savunduğum mutlaklığı en umulmadık yerinden tarumar edip,

söküp yelkenimi direkten,

gözlerimi rahatça yumabileceğim yerlere fırlattım kürekleri,


en çok da Meyrem üzüldü bu duruma,

çünkü uzağa bakmak yakını bulanıklaştırır en çok


ve insan en iyi sağlam yerlerinden kırılır başka bir insana.