bilmediğim bir dağda yankılansa da,
bir kılıç bile kesemez bana gelen sesini.
ben buradayım,
göğsümde tam en sarısından vurulmuş tek papatyayla,
bir kelime için kapı aralarında duruyorum,
bir nokta nasıl yersizse durup dururken,
senin yanında bitmemiş bir cümleye benziyorum.
beni dinle diye taşlara bile yakardım ben,
geldim bir de sana anlattım.
-bu sabah çok kötüydü sevgilim, bu akşam, bu gece ve bu döngü.-
kuru otlar bile kımıldandı, filizlendi. yetişemedim.
-başımı okşasaydın içime kapanır mıydım?-
-bir kere dimdik dursan benimle, biraz daha dayanır mıydım?-
keşke üzerime bir muska takmak gibi kolay olsaydı,
senin yıkıcılığından saklanmak.
keşke beni korusaydın,
öncesinden,
sonrasından,
bütün bu gökten,
bütün bu yerden hatta.
avucumun içinde küle döndüren bir ateş var,
bir inkara artık saklanmayacağım.
elimize iki kadeh alalım hadi,
yine senden konuşalım.
bütün yüce saydığın hallerini sayalım / bir şarapla güzelliklerini analım.
bu kadehi gücüne ve ardı arkası gelmeyen inatlarına,
diğer kadehi de bana acıyıp kalışlarına kaldıralım.
hepsini anlatırdım sana da - ben artık yaralarımla barışmaya niyetliyim-
kendimden dört köşeli yumuşak bir keşke yapacağım.
zarif ihanetlerim yeğdir sana benzemekten,
merhametsizliğinden, törpülenmemiş yanlarından ve ehlilsizliğinden.
ben bir ağıt gibi kendimleyim, kabul ama dön bak senden mutluyum.
bir perdeye kırılıyorum, bir gök gürültüsüne,
yine de bir merhaba duyunca bütün perdelerimi aralıyorum.
bir fısıltı duysam, sana benziyor,
bir uçak bileti sana benziyor,
bir ay ışıltısı sana benziyor.
ama en çok bir duvarsın sen bunu asla unutmayacağım.
sesin adımı söylerken artık kısılırsa kısılsın, yok olsun,bitsin.
sarılacak nerem kaldıysa ne olacak bir kez de senin ellerin kan içinde kalsın.
övünülecek şeyler hanene artı bir puan yazılsın.