yine kayboldum, istasyonun adı lazım değil

istasyonun bilgecesi gözlerin

şehri, yönü, numarası farketmez bir trenin

yön’bilmez vagonlarında ağlamak marifetim

sırtımda dünya küskünü bir mazeretin

çulha yalnızlığıyla selamlıyorum yalnızlığını dizginlenmiş mazeretlerin


kötürüm bir güzelliksin neyleyim

sana olan zaafım kadar güzelsin

pir nazar uğrarım kitaplarına

der kenar ararım sümmani yazan

gamzende boğulur da kederin

sen de bilmezsin

gamzen de bilmez

sümmani de

zaten hiç biriniz bilmesin


sen bir tek gümansız bilesin

güz’bilmez bahçelerin var olduğunu dünya yüzünde

dünya gözüyle görmenin heyecanını da bilmelisin


kördüğüm bir inceliksin neyleyim

(artık) kömür kokmayan koridorların

mustazaf imgesisin

duyulmaz ki sesin

ki sesin duyulmaz

ama sen bağır

sen bağır ki

kolu kanadı kırılsın seni duyurmayan mazeretlerin