Henüz doğmamış yıldızlar muştulayan
bir gök düşüncesi boğulur
sessiz, uzak ama uzaklığını unutmuş bir uzak ortasında
şehrin taş duvarlarına
bir pencereyi açık bırakarak
düşler doluyor usulca
o sırada yağmur mu sanıyor ellerim nedir
başka bir yorgun elin bıraktığı çaya uzanıyor
insan susmayı böyle böyle öğreniyor
an, içimde açılan yollar
dipsiz, sonsuz ve tenha bir mekan mı denir buna
ki göğe bakmak neyi kurtarır insandan o ara
sormayalım diyedir belli ki bu konuşulan
şuradaki masa, eski sandalye
cümlelere birer ayna gözlerimizle
olmayanadır geceye büyüyen gözlerimizle
yine de uçsuz bucaksız yol oluruz öyle deme
kim bilir hangi durağa yetişiriz, hangi rüzgara, hangi sessizliğe
biz sustuğumuzda en fazla bir adım atılır
olsun da bir adım götürsün bizi
bir bakmışsın hayallerin çıkmış piyangodan
tüm bunlar içimde açılan bir yaradır diyor öteki
öteki, koynundan vesikalık çıkarır gibi yoksul
öteki, ısınmayan ellerine bakar sisli bulvarlarda
varsa bulursun demektir bu, belledim
bu sisli bulvarlar ondandır
yeterince göğe bakmışızdır demek bu, anladım
o saatlerden sonradır ki şehre dolar sessiz gölgeler
şimdi biri yorgunluğuna bir dolmuş seçer
öteki, boğulur ellerinde
öteki, sustuğuna bir adım daha yaklaşır
öteki, uykusuna kiracı borçlanır bir gün daha...