saatin önemi yoktu ki kızıl göğe anlamsız baktım,

sesim sessizlikle ölçülüyordu o sıralar

ben bir çırpıda adını unutmaya bel bağladım

ve o masum olmayan derin yaraların

hesabını soracağım şimdi

seni benden alanların ve o umutsuz yarınların

çok geç, anlamı yok artık bu garip vedaların.

buraya kadar her şey normal gibi geliyordu,

düzenli düzensiz adını koyamadığım yamalarla ayırt edemiyordum yara izlerini.

çatlaklar, yırtıklar, sızılar

kaç gece sordum kendime acaba

cevapsızmış tüm bu çığlıklar.

karşımda beni dinlemeyen çocuklar,

tavsiyesi kendine yakışmayan insanlar

öğüt veriyordu sanki hiç yaşamamış gibi

adını yazamayacağım kadınlar.

başlamadan düşünsen keşke

ben miyim, senden biri miyim

aslında tek sorun bu ya

gerçekten delirir miyim aklımdan gitmeyişinle

içimde derin bir nefesle

oksijenim olma ama koklayayım seni

salgılansın yaşama dair sevincim bu vücuda

peki gel demiyorum ama uzaklaşma

en azından arada bir denk gelme ihtimalimizi düşüneyim.

en kötüsü de bu,

beni sev hep demiyorum da hiç kimseyi sevme bencilliğindeyim.

kış günler sürmedi ama ayazın göğsümden hiç gitmedi

kımıldasa yaprak bir ışık var diyeceğim

karanlık gecelerimden satırlarla

sesini hatırlamayı deneyeceğim.

çağ atlatıyorsun bana,

teknoloji ilerlerken ben geriliyorum.

evinle evime yok aslında çok da uzak zamanlar

yürüme mesafesi, umutsuzluğu takip ediyor ayak izleri

kırık dökük değil ama kenarları kirli sevgim

alışıyorum, alışkanlıklarıma dalaşıyorum

kendimleyken kendimi sorguluyorum.

ayna karşımda, yüzümdeki izler de var hâlâ senden klişe birkaç hatıra

sönüşünü izliyorum ya

aman gururun incinir, sen hiç utanma.

unut ama uyanma

konuşma ama yaz satırlara

ben hiç haberimin olmayacağından habersizim

yaşadıkların, aşkların

göğsünü gere gere ellerini tuttuğun adamın

gülüşleri izleyeceğim

bir sanat galerisini gezer gibi.


öyle gülme,

ben sandığın kadar kimsessiz değil,

sadece yalnızım.