Bir eşiği aşıyoruz birlikte, çılgınlığın böylesi, şişeler kırılıyor kayalıklarda, biz ise aldırmıyoruz seslere. Bir eşiği aşıyoruz birlikte, hür ve delice, olana bitene kapılmıyor yüreğimiz, sesimiz geliyor öteki çöplüklere. Ateşler yanıyor ortamızda, bir sen bir ben, geri kalan her şey bir karar uzağımızda. Dudaklarımız örneğin çarpışabilir fizik kurallarını aşan bir süratle yahut yumruğun yüzümü dağıtabilir bir fiske uzaktan, dilin değebilir ruhuma sesin olduğu ölçüde ya da resimlerin çarpabilir gözüme bir fikir gibi, yeti gibi. Bir eşik gibi gözlerimizi aşıyoruz birlikte,
gözlerimiz hiç görülmemiş
ötesinde yatan ruhu
görüyoruz seninle.
Delilik çınlıyor kulaklarımızda, kulluk etmediğimiz tanrı seyrediyor bizi yanıbaşımızda. Biz şimdi seninle iki şeytanız, boyun eğmeyen, tanrının güç yetiremediği, iki masum ruhuz yan yana.
Sonra birinin sesi sarmalıyor geceyi, birbirimizin adını bile bilmediğimiz an kadar sıcaktı, her şeyi biliyorduk, birazdan öpüşeceğimizi ve geri kalan her şeyin askıda bekleyeceğini, sonsuzluğu ve düşü biliyorduk. Yok oluyordum öyle usul, sessiz ve kimsesiz. Sen beni bulmasaydın ben, hiç kimsenin görmediği bir düş gibi silinecektim yeryüzünden. Sen bana dokunmasaydın ben, ben olmak ne demek hiç bilmeyecektim. Ruhun değdi gözlerime.
Ben işte o an bıraktım savaşmayı, teslim oldum ve siyah bayrağımı bir gece yarısı beyaza boyadım usulca! Kazandığım bir savaşın ortasında teslim oldum.