Söyleyecek hiçbir şeyim kalmadı. Kelimeler anlamlarını yitiriyorlar, ben dilsizleşiyorum. Öyle bir sessizlik ki çehremi saran, arada bir çığlık atıyorum. Duyduğumda endişelerim başkalaşıyor, kendi çığlığını duymak, kendi sesini işitmek, gözlerimi bedenimde ayırıp başka düşleri gezmek. Sıkılıyorum gibi basit bir cümleyle anlatmaya çalışıyorum içinde bulunduğum namütenahi hâli. Sakıncalı buluyorum açıklamayı, biraz marijuana için dua ediyorum inanmadığım Tanrı'ya. Gülünç buluyordur megalomani. Zirve yalnızlıktır da, en dipte kalabalık mı var? Hayır efendim, hiç de öyle değil. Zirve kadar yalnızdır en dipteki, hatta daha sahicidir yalnızlığı, öyle kalabalıklar arasında falan değil üstelik, basbayağı tek başınadır ayak takımından değilse. Bir eşiği aşmadan eşik yazdığım pek görülmemiştir, son günlerde yazdıklarım hiç de aşmıyor eşiklerimi. Bir bira, biraz kahve, bolca kaliteli müzik ve tütün. Yardım alıyorum elbette, biraz marijuana için dua ettiğim kullar gülüyordur bana eminim. Onları kutsamayacağım elbette, sürüm sürüm sürenesiceler.
Şimdi gözlerim tavanda, yeni bir şeyler düşlüyorum. Öyle ki eşi benzeri olmasın yeryüzünde, kaliteden ödün vermesin ve olabildiğince sıradan olsun. Psikiyatristimin reçeteme yazdığı ilacı eziyor, burundan çekiyorum. Sonra uyuyacağım. Bir ölü gibi uyumak, hiçbir düş izine rastlanmayacak uykumda, sadece karanlık ve ben. Tam da arzuladığım gibi, yaşayan bir ölüyüm ben.
Aşklarımdan örülme bir şiirin yazarıyım aynı zamanda, hiçbir zaman aşık olamayacak oluşumun yasıyım. Kimi kandırıyorum, kendimden başka? Belki de sadece her şeyi askıya alıp, kendimi asmalıyım. Böylesi daha kolay olurdu, kusursuz bir öykü olurdu intiharımla. Lakin böylesi bir mucizeyi, adına hayat denilen, yaşamak denilen ve benim aşkım olan bilmeceyi, ihanetle bitirmek hiç hoş olmazdı. Son ana kadar savaşacağım. Düşsem de yeniden kalkmayı hep bildiğim gibi, hüzünlü bir soytarı gibi. Kral bile beni güldüremiyor artık, O'nu öldürdüm. Evet, huzurunuzda itiraf ediyorum sayın yargıç. Ulu imparatorluğun şahını tek tokatta öldürdüm! Sineklerin tanrısını görmeliydiniz elimle cam arasında ölürken. Hak ettiği gibi bir cenaze töreni de düzenledim O'na, tuvalete attım, üstüne sıçtım (Yaşarken en sevdiği şey boktu) ve sifonu çektim. En sevdiğim fıkrada anlatıyor, benim öğretmenim: "Cehennem, marijuananın sende olmadığı yerdir." çok komik adam, biraz da korkunç.
Kabullendiğim şeylerden biri de bu aslında. Kimim ben? Bilmiyorum, pek çok kişiyim, ve hiç kimseyim özümde. Herkes olmak ve hiç kimse olmak, olmak yahut olmamak. Var oluşu seçtiğim bir başka güne uyanıyorum, her geçen gün büyüyen bir pişmanlık gibi. Özümü yitirmedim, tek avuntum. Özüm çocuk.