T.U.'ya...

Ve nihayet sen

yaşanılan aşkların yıkıcı

bir eleştirisi oldun

ben, ikimizin yaptığı hataların toplamı.


İhtiyarların sigara dumanına kendini astığı yerlerin,

bilinen hataların

ağır bedellerinin kıyısında,

kimsesizliğin sınırındayım.

Taşların suskun öfkesi dile geldi,

veda etmek için.

Duvarda asılı duran "Little Prince" hareketlendi, gitmek için,

kim bilir belki de intihar ediyor.

-en büyük kaçamak değil midir intihar?-


Sonuna kadar bir çocuk merakıyla

yaşamak istediklerim

yitirdiklerim oluyor.

Bayramda giymek istemediği kıyafetler

zorla giydirilen bir çocuk gibi

susuyorum.

ışığa yeminler ediyorum: elime kalemi

iliştiren gülüşünün

hatırına kalemi bırakmayacağım

kalemi.

En gizli yerlerimize çağırdığımız acıyı

yazdıracağım ona,

bütün kelimelerden oluşan

yalnızlığı öğreteceğim.


ve nihayet

terk edilmiş

eski bir köy evi yüreğim.

Oğulları, kızları köyü temelli terk etmiş

bir annenin kederi üzerimde,

ellerini avcuma alacağım

turunculuk

siliniyor gökyüzünden,

maviye bırakıyor yerini,

militan mavisine...


ve nihayet seninle

yaşayamadığımız aşkların toplamıyız.


Leylak kokulu parklardan,

ucube evlerin loş ışıklarından,

denizi gören evlerde hiç yaşanmayacak

hayallerden,

taşların suskun vedasından,

dizelerin uzaklaşan anlamlarının kıyısından,

nadasa bırakılan kalplerin

engebelerinden geçiyorum.

yürüyorum...

Kendimle götürüyorum

yaşanılamayan aşkların toplamını,

gökyüzünün militan mavisini

üzerime çalıyorum,

kelimelere yine yemin düşürüyorum: turuncuya dönünce gökyüzü

senin kalbini boyayacağım onunla.