Her yeni ay olduğunda ve her yeni gün doğduğunda, deniz ve ağaçlar beni kendine çağırır. Gidemediğim her an sanki Olymposlu Zeus’u hiç tanıyamayacağımı hissederim. İçinde bulunduğum zaman her şeyin değiştiğini kanıtladıkça ağaçlar yine de benimle konuşurlar.
Kıyıda şarkısını söyleyen, kırmızı ateşle iyi anlaşan adamın yanına giderim sonra. Hiç konuşmaz, yıllardır. Belki de onu böyle sevmiştim. Suya adım atarım sonra, dinlerim onu, çok biriktirmiş deniz kız söyler de söyler…
Burada ipler yok der oranın yerlisi sonra. Burayı biliyorsun.
Tanıdığım ılık bir rüzgar gelir selam verir, pek durmaz hemen gider.
Kırmızı ateş sönene kadar şarkılar söyler adam, ben de çoktan uyumuş olurum.