Bizi kızıl alevler birleştiremedi

Dolunayın ışıltısında oturduk

Bir bakıştı gözlerimizi korkutan

Yüzlerimiz birbirine dönmedi


İki yüce yıldız gibiydik o gece

Öyle kuvvetli bir çekim ki

Bizi ayrı tutmaya yeminli

Öyle kuvvetli ki

Bir dokunuşla yanacağımız belli


Süzüldü dans eden bedenlerimiz

Değemedi omuzlarımız, ellerimiz

Şeffaf esnek bir duvardı aramızdaki

Mesafesizliğe rağmen devasaydı boşluk

Oracıktaydık ama birbirimizi itip durduk


Kızıl tanrının sinekleri yiyip durdu

Tırnaklarımız zehir doldu

Dudaklarımız kupkuruydu

Ganeşa bizi adeta kovuyordu


Sustuk kaldık güzelliğimizle

Kelimeler dünyaya ait değildi

Yalnız kalbin attı iki adım ötede

Benimkiyle aynı ritimde


Gözetleyen ayçiçek tarlalarından aşıp geldik

Peygamber develeri dua etti vuslatımıza

Zarif güzel bacaklarında güzel gözler vardı

Koca deniz dudaklarını ıslatmaya yetmedi


Bağrımda aşkın, kafamda yangın

Zıplayarak oynadım etrafında ateşin

Hamakta uzandım kucağımda kaygı

Güneş battı, temmuzda kışından baydım


Yıldızları okudum seni ararken

Dolunayla seni buldum

Turkuaz kapının önünde

Zehrine ortak oldum


Veda edemedim giderken yüzüne

Sarılamadım, ortalıkta yoktun yine

Kapkara bir mağaradasın anladım

Belki bir yudum su verirdim çölüne


Esnek duvar bizi ayrı tutmaya var

Çöktüm önüne kalbimde isyanlar

Herkese uzanır da parmaklarım

Bir sana dokunamam.