Seyyidhan Kömürcü bir şiirinde der ki "sigarayı ve kahveyi saymazsak evde yalnızım."
Bazılarının kardeşleri olur evde, bazıları bakmakla yükümlü olduğu hasta annesi; bazılarının her hayra olduğu kadar şerlere de besmeleli geleneksel, geniş aileleri, bazılarının yırtık sofalarda sorsalar gözlerini bilemeyecekleri eşleri. Bir evi varsa, kimse yalnız bilmez kendini -daha doğrusu başını altına soktuğu çatıya ev diyebiliyorsa-. Yine de nasıl bir evde olursa olsun, bir radyo açılmış, cızırtılar arasından bilindik bir hayalet sızıyorsa ruha, işte herkes biraz yalnızdır o zaman.
Evde yalnız bir adama, yalnız olmadığı günleri hatırlatır bu radyo. Sigaraya yetmezmiş ya parası, sarmaya başlamış; akşam yemeğinde -her akşam olandan farksız- iki yumurta varmış. Patronu fena bir adammış, bütün işleri ona yıkar, bir de üstüne o körpe sekreter kızcağıza sulanırmış. Sonra radyoda bir şarkı duyarmış adam. Belki annesi depremde ölmüştür, belki karısı alıp da gitmiştir çocuklarını. "Önceden iki buçuk lira gidiyordu ekmeğe, bir boğaz eksildi ya" değildir ya bu adamın tesellisi; ya da "kırk yılın başı bir mastika keyfimiz var, izin vermezdi musibet kadın; çocuklara kokarmış" diye kandıramaz kendini. Radyodaki cızırtıdır adamın yitirdiklerinin avuntusu. Adam der ki melodi kulaklarına dolunca "Ulan ben çocukken de çalardı bu, ölmemişim ben daha; daha aynı şarkılar çalıyor şu radyoda."
O cızırtılı ses kimisine "babanız gelir şimdi, otururuz sofraya" demektir, kimisine "annen de böyle pişirirdi fasulyeyi"
O sesi duyunca ev ahalisinde kim varsa, kendi içine çekilip yalnızlaşıyorsa, kendi hakkında umutlanıyor ve içinde o bunca zaman debelenip durmuş ruhuna bir sigara yakıyor, mangalın sönmeye yüz tutmuş közünün üzerine sürüveriyorsa kahveyi, yalnızlığından soyutlanmak için şarkılardan hal tutuyorsa aklıma geliverir yine.
Seyyidhan Kömürcüdevam eder:
"günlerdir söylüyorum;
sigara ve kahveyi saysak da evde yalnızım"