Sanmışsın ki ben çok küçük, pek ihtiyatsız bir kızım. Her şey gibi sana da mevcut hevesim ve eğer istiyorsan her türlü savaş ve sevişe dünden meyilliyim. Mesela senin teninde nice dudaklar bilenmiş, benim ise namümkün izim. Sen sanıyorsun ki ağzıma kadar eğilirsen şekerli sütler içeceksin. Önceden çok içmişmişsin, dudaklarının pası ondanmış. Yüzmekten, yıkanmaktan, ağlamaktan, hatta topyekün sudan bıkmışsın da ben yenisin yeni bir denize doğmuşum. Mesela şurama sarılırsan ne olacağını en iyi sen bilirmişsin. Hep böyle gidermiş bu işler de, ben hep böyle gideceğini bile bilmezmişim. Şarap tatmamışım ömrümde, hiçbir güzel günaha dokunmamışım. Öylece yaşayıp gitmişim neredeyse, iyi ki sana rastlamışım.

Ama sen de çok şey bilmiyorsun canım. Ben dünyaya karşı ayak diremekle ve bu çağa ait olan şeylerden kaçarak kendimi eskilikte diri tutmakla meşhurum. Ben savaşmakta dünden mağlup ve sevişmekte dünden çocuksam; bu da demek oluyor ki ben kuralları öğrenene kadar tek oynayacaksın. Suya doğuşum tabiatımdandır, boğulmayayım diye kollarımdan tutacaksın o zaman. Sudan tiksinmiş olabilirsin, içinde ben olan suya alışacaksın. Bu tutkunun eşiğidir ki sarılacağız, belki felaket tepkiler alacaksın. Belki sevmeyeceksin bunu ama beni sevmekten de geçmeyeceksin. Belki ben hiçbir şey bilmiyorum canım, benimle yaşamak istiyorsan bana öğreteceksin. Bak bozuyorum ezberi; şimdi ağzıma eğilmeyeceksin, sıcak bir şeyler içeceğiz. Şarap değil.