Hiç düşündünüz mü? Ucu bucağı olmayan bir yapı içinde trilyonlarca galaksiden, kattrilyonlarca yıldız ve gezegen içinde yalnızca bit tanesinde “Dünya” denen mavi, sıradan (bildiğimiz kadarıyla eşsiz) bir gezegende tek akıllı yaşam formu biz miyiz? Eminim birçoğunuz bunu düşündü ve “Hayır! Yalnız değiliz!" dedi, demiştir. Peki ya durum böyle iken, neden halen bir iletişim kuramadık? Ya da neden bizimle iletişime geçilemedi? Bilimsel gerçekler ve hesaplamalar ortaya koyuyor ki bizim gibi yaşam formlarından binlerce ve hatta milyonlarca olmalı. Üstelik bu sayı sadece bizim galaksimiz Samanyolu için geçerli. Yalnızca gözlemlenebilir evren için düşünün bir de. Akıl ermiyor gerçekten. Peki ya şunu düşünün bir de: Varoluş amacımız nedir? Böylesine büyük bir yapıda, tek başımıza (daha ispat edemediğimiz için) ne yapıyoruz? Mesela neden ölümlüyüz? Madem evren ölçeğinde mili saniye bile etmeyen ufacık ömrümüz var, neden bu ömrü geçirmek için varolduk? Paralel evrendeki ben veya sen ne yapıyoruz? Neden iletişim kuramıyor ve neden birbirimizi uyaramıyoruz? Belki de tüm bu soruların cevabı kara deliklerde yatıyordur. Ve büyük ihtimalle de öyle. Henüz karanlık madde nedir, madde midir onu bile anlamış değiliz. Bunca bilinmezlik içinde o kadar, ama o kadar önemsiz varlıklarız ki, düşününce hayal kırıklığı hissediyor insan. Fakat hala aklımdan çıkmayan bir şey var ki, her gece gökyüzüne bakıp, bana varoluş amacımızı sorgulatıyor. Gün içinde iş, okul, ebeveynlik vs gibi telaşlarımızdan bunlar hiç aklımıza bile gelmiyor. Oysa her şeyden çok daha önemli ve bilinmez değil midir tüm bunlar? Tüm bunlar nedir? Büyük patlama, evrim, evren, kara delikler, çoklu evrenler, uzay zaman bükülmesi, ışık hızı ve daha binlerce bilmece… Tüm bu kargaşa ve kaosun ortasında “Varoluş amacımız ne?" sorusu. Ve belki de kısacası, o kadar değersiz ve anlamsızız ki, tahmin bile edemeyiz. Kibrinizi silin, kabullenin! Her birimiz bunu evrende, bir kum tanesinden bile değersiz ve basit varlıklarız.