Bugün bitti! Terk etti, bugün kavramını...

Bedenim bir gün daha yaşlanadurdu,

Düşüncelerim, bir gün daha arttı,

Geçmiş, bir gün daha uzaklaştı.


Ve gelecek kapımı çalmak için,

Bir günü daha bitirdi şu an...

Bir saatin çarkı nelere kadir?

Güneşin bir uykusu neler getirir?


Şimdi uzak diyarlarda kaç kişi,

Doğmasını bekler güneşin?

Kaç kişi batmasını ister?

Karanlık, aydınlık, nelere kadir?


Yarını bugün varsayacağım,

Ondan her nefesim bir son!

Bilirsin ki, her son bir başlangıç,

Ondan her nefesim bir son!


Bir sonun başlangıcı çalarsa kapımı,

Ki şu an çalmakta o kapı,

Yanmakta olan ateş, sönmektedir,

Çalmakta olan şarkı, bitmektedir!


Kapım çalarken böyle delice;

Bir şarkıyı hüzünlü gözler ile dinlemek,

Bir aşkın, heyecanı ile yanmak,

Unutturamaz bana bu gerçeği!


Biz bittik! Bir diğeri, terk etti ötekini...

Bir şarkı, bir sigara, bir kırık sakat düş,

Aynalar; karanlık, gökyüzü; aydınlık,

Aşkın; kum saatime benim, ufak bir süs!


Tik tak... Nedir geçen, giden her saniye?

Zaman mı? Ömrün mü? Sor bakalım kendine...

Kaybettiğim bu zaman? Akıp gidiyor, nereye?

İnanmazsın... Yüz bin yıldır, soruyorum kendime!


Yüz bin yıl! Gözlerim hâlâ arar bir kırık saati!

Bir kırık saat, söyle gösterir hangi saati?

Bu zaman, kim bilir gösteriyor kaç son nefesi?

Toprakların saati var mıdır? Çalar mı insanın dolunca vadesi?


Her bir zamanın evveli vardır bu diyarda, her birimiz biliriz.

Soluğumuz, aşkımız, hüznümüz henüz evveldir, bunu da biliriz.

Sırtımızda her biri yük taşırken o zamandan bu zamana,

Bu köprüler yıkılır mı, hiç mi hiç bilmeyiz,

O hâlde diri düşler, yıkılmayan köprüler kuralım,

Birimiz gidecek olursak, olur da bir gün ötekinden,

Çalınca toprağımızın çalar saati, bir gözyaşı kaç anıyı barındırır bilmeyiz.

Sevelim... Bugün evvelidir yarının, kaç evvelimiz kaldı nefesimizde, sondan önce?

Bir nefes, en derininden, bir saati yoklayalım en bilinçlisinden, şaşkın gözler ile düşünelim bir defa daha, nereye gider bu zaman, cebimde hiç, ellerimde de değilse eğer?