Saat gece iki sularıydı. Aniden elektrikler kesildi. Balkona çıkıp etrafın ışıklarına bakarken
apartmandan çıkan şapkalı bir çocuk gördüm. Sırtında kırmızı bir çantası vardı.
Çok kısa zamanda kim olduğunu ve gecenin bir yarısında neden apartmandan çıktığını düşünürken
karanlığa karıştı. Ardından bakarken sokak lambaları birer birer yanmaya başladı. Ne garip bir
tesadüf diye düşündüm, hayretlere kapılırken. Karşı yolun ışıklarına baktım, oranın ışıkları
daha yanmamıştı. Karanlığı bir müddet izledikten sonra içeri girdim. Evin içerisinde her şey
normaldi, sadece ben biraz paranoyaklaşmışımdır diye düşündüm. Aradan yirmi dakika
geçmeden dışarıdaki köpekler uzun uzun havlamaya başladı. Kafamı, köpeklerin havlamalarını
apartmandan çıkan kişiyle bağlantılı olduğuna yormamaya çalıştım fakat elimde olmadan
aklım, apartmandan o kişinin çıkış anına gidiyordu. Etkilenmiştim. Normalde bu saatlerde
köpekler her zaman havlarlar lakin bana mı öyle geliyordu bilemiyorum ama bu gece değişik
bir şekilde havlıyorlardı. Kafamı yastığa koyup o kırmızı çantayı düşündüm. "Tanıyabilir
miydim acaba?’’ diye iç geçirdim ama nafile… Tanıyamadım.
Bir başka gün, dik bir yokuşun yamacında arkadaşımı beklerken sanki yine o kişiyi görür gibi
oldum. Böyle tesadüflerin gerilim ve korku filmlerinde olduğunu düşünürdüm fakat hiçbir film
sahnesinde olmayacak kadar tüylerim ürpermişti. Onun olduğu yere bırakın gitmeyi, bakmaya
bile gözüm kesmiyordu ama ben nereye baksam onu görüyordum. Onun benimle beraber
geldiğini hissediyordum. Böyle şeyleri pek hissetmezdim. Ama artık oldu. Hissediyordum.
Yine onu gördüğüm gün de köpekler, aynı ilk kez gördüğüm zamandaki gibi havlıyordu.
Tespitlerim doğrultusunda onun benimle veya bilmeden benim onunla gittiğimi anladım. Daha
da korktum. Tedirginlik hat safhaya ulaşmıştı. O gece tekrar eve gelip düşündüm. ‘’Acaba kim?’’
diye. Saat iki sularında balkona çıktım. Onu ilk kez gördüğüm yerde yine görecek miyim diye.
Görememiştim, balkon kapısına geri dönerken apartmanın arkasından çıktı bu sefer. Nefes
nefese balkondan içeriye kendimi zor attım. O gece zar zor uyudum.
Sabah kalktığımda iki gündür gerçekleşen olayları sakin bir kafayla düşünüyordum. Birden bir
kanıya vardım. Sürekli benim dolaştığım, gezdiğim ve vakit geçirdiğim yerlerde görüyordum
bu kişiyi. Örneğin apartman girişi, apartmanın arka bahçesi ve arkadaşımı beklediğim dik
yokuşun yamacı… Ve birden evde olduğumu fark ettim, tüylerim bir kirpi dikeni gibi sertleşti.
Çaresizce gözyaşım aktı. Ne yapacağımı bilemez hale geldim. Odalara teker teker göz
gezdirdim, kimse yok. Terlemiştim korku ve stresten. Birden arkamda sıcak bir nefes hisseder
gibi oldum. Hemen döndüm ve koridordaki boy aynasında kendimle burun buruna geldim. Olan
biteni, neler yaşadığımı bağdaş kurup kendimle konuşuyor gibiydim kelimeler olmadan adeta.
Bu korkunun, stresin nedeni benmişim. Ayna! Gerçekleri gerçeğe yansıtan ne büyük bir
araçmış. İnsanın en büyük korkusu meğer kendisiymiş, anlamış oldum.