Yaklaşan bir kadın.

Farklı bedenler taşıyan,

yüzlerce insan kokan.

Oturdu sorgusuz yanıma.

Nazik bir selam verdim;

ölümlü insanları barındıran,

ölümsüz kadına.

‘’Ben.’’ dedi.

‘’Tanıyorum çoktandır seni.’’

Gözleriyle onayladı.

Gözlerimle şaşırdım.

‘’Falcı diyorlar.

Sen bana insan diyebilirsin.’’

Ruhumdan gelen ürperti sardı bizi.

Hissetti.

Ölmeyecek gözleriyle büyüledi falcı.

Geçmişi okudu.

Sırlarımı çözdü.

-Aslı’nın gömleğini çözmeye çalışan Kerem gibi-

Dünyadan korkan benliğim saklandı.

O buldu.

Bir yaş gıdıkladı yanaklarımızı.

Bir olmuştuk.

Hayata meydan okuyan falcının elleri,

boyun eğmişti zamana.

Kırışmış

ama nice insan kokan ellerini,

çeneme yerleştirdi.

Soluk almaya korktum.

Korktuk.

‘’Sen.’’ dedi.

‘’Sen ucuz kurtulmuşsun ölümden.’’

Gözümüzden akan yaş korkuttu bizi.

‘’Bedenin fırtınalar,

kalbin tarifsiz acılar tatmış.’’

Derinden ve geçmişten gelen, 

hıçkırığım susturdu bizi.

Zamana dokunmuş gibi hissettiren ellerini tuttum.

Dedim ki,

‘’Ben kaçamadım ömrümce.

Kayıpları doyasıya yaşamak düştü payıma.’’

O ise ekledi.

‘’Senin alnında yazan yalnızca mücadele.’’

Bu defa o tutup sıktı genç ellerimi.

Ellerinde hapis oldum,

ruhen ve bedenen.

Ama bir olmuştuk yeniden.

‘’Mücadelen bitecek, hissetmek ile aynı anda.’’

Gözlerini yakaladım falcının.

Gözlerimle sordum anlamını.

‘’Bana ister insan de,

ister ecel.’’

Dünyadan korkan benliğim cevapladı bu kez.

‘’Sen benim kurtuluşum.’’

Ve mücadelemin sonu.