bazen istediğim şeyleri yapmamaya dizginliyorum kendimi

farklı farklı nedenleri oluyor

ama her ne ise nedeni

amacı duygularıma yenilmemek oluyor

özlesem de özledim diyemiyorum

demiyorum

kimsenin kırbaçlarına sırtımı açmam ben

ego benlik içlik öz koyun adını

istenen fırça darbelerine salmam tuvalimi

başka bi ressam istemem odamda

başka bi sanatçı

başka bir şair

hırsım olsun hasetim olsun

özümsemediğime ne diye salınayım

kim kayığımda açıldığım nehir olmuş

kimin yanında kendimi sorgulamamışım

sorularıma cevap aramaya yeltenmemiş

sokağa bakarken beni izlemiş

üstelik ben sokakta değilken

kim beni bir diğerinin üzerinde tutmuş ki

hak etmediğim şeylere layık görmüş

bazı özdeyişlerin anlamını büyüdükçe daha iyi anladım

bizzatihi o sözlerin öznesi oldum

firavun ya da gaddar derebeyleri görmedim ama

ben de bi kaç kötü insana rastladım

bencilliklerini saçan insanlara

saçmalıklarını püskürten insanlara

onların yapay haklılıklarını savunmalarını dinledim

halbuki hiçbir fevriyetin sihrine kapılmamaları gerekirdi

insanız biz

hislerle bilenmemiş terazilerde tartamayız sorunlarımızı

ama deneseydik yeterliydi

belki de alçak olan benimdir diyip

cezasına boyun eğebilirdi

ruhundan eksiltip yoğunluğunu yitirir

üç mü bilmem ama bir kaç kağıtla çıkar üste

yalancı bir floş royal

ve yine yalandan bi kumar masasına çevirir hayatını

kaybedilen her ruletin küfrünü de bir değere atfeder

afro kabilelerin gerdanlıklarına bile

if could have reach it tho

azınlıktır yıldızlı gecesini tabloda değil ağustosta arayan

kayalıklara yaslanıp keşfin tatminine varan

medet ummak da bundan ötürü değil mi ki zaten

bunu gerçekten de yapmak zorunda değil miyiz

gözlerimizle görebileceğimiz birini

dinleyip anlayabileceğimiz birini

en basit kelimenin anlamını bile ikinci defa öğretecek birini

ne mecazı ne terimi ne gerçeği

saf olanıyla bizi buluşturabilecek bir varlığı

bu sefer aşkla değil tutkuyla biledim hançerimi

sevgili aramadım ben hiç

ben diyince ben de demeli

farkına varıp selam vermeli

sol anahtarımın yanında beş çizgiye bürünmeli

yeşiliyle devirmeli beni

bunu yapan değil midir en yüce devrimci

ellerini kenetleyip bana veren dikkatini

arkamdayken akdeniz

just staring at me

ben de bazı şeyleri gözler önüne serdim

bir garip bulup kendimi

anlamadım bana neden garip dediklerini

yetmişler seksenler ötesi ya da berisi

bilemedim

merhaba ben adımın yabancısıyım

çok selamımı da düşünüp yabana attım

ama sen belki de benim toyluğumun en tatlı getirisisin

başka nasıl karşılaşırdık bilmem

kimlere atfederler özlemimin karmaşasını

ne vakitte can veririm o vakit de canım dersen

çok şafak açmadım

çok yalan atmadım

çok bi şey de düşünmedim hakkında

ama baştan başlamak saçlarına

yeniden yaşamak renklerinin geçişlerine

aklıma gelmen en sevdiğim renk sorusu her çehreme serpildiğinde

seni seviyormuşum demenin en güzel elçisi değil midir

varlığına şahit olmak içimde kıpraşmalar yeşertmedi mi

yüzünü ezberleyememek noksanlığımı vurgularken

gözlerinde ormanlara şahitlik etmek

atlantisten daha haşmetli değil miydi

seni hiçbi ressam işleyemez tuvaline

sen ayın keşfedilmeyen tarafısın

tenini güneş dahi açamaz

bentlerimin her bir çığırışı seni anma merasimidir

as i hear that farewell ballad

makes me think that if i was wrong

makes me think if i'd be regret if i know what would happen if i dive into your obscurity

you are still a foreigner for me

but not as known

a stranger could be that much supreme in my horizon

kirpiklerim yine sana kapanmakta

biraz daha görsem seni

ne kadar değiştiğini bellesem zihnimde

kulvarlarımda beni bile alt edeceğini görsem gözlerimle

sonra tutkunun hedefi olmak uğrunun avaresi olsam

bir taşralıya bürünüp

adını abanoz kütüklerine kazısam

geçmişimiz beni ihtimallerinle oyalıyor

senden uzaklaşmaya başladığım anı bilip

sana ne zaman tekrar yakınlaşacağım hakkında zerre fikrimin olmaması

sana hiçbi çaba sarf etmemem kaderimden istediğim en büyük kıyaktır

hiçbirinden uyanmak istemediklerim senin içinde bulunduğun rüyalarımdır

ve biliyor musun bir tanesinde uzunca bir sahil yolunu geçiyordum

sana ulaşıyordum

sen de bana gülümseyerek yavaşça silikleşiyordun ve uyanıyordum

insanların neden yalanlara bu kadar sarıldığını da sen anlatıyosun bana

cezbediyorlar

senin olman, hayal olsa bile gerçek olanından üstün tuttuğum bi dünyayı sevdiriyor bana

bu dile vurmayıp da tüm izanımı görmezden gelip

yıllarca savunduğum rasyonelliğimi yok edip

denklemlerimi ve sayılarımı alt üst edip

tüm eşitliklerimi ve formüllerimle alay edip

çenemi bir daha açılmayacak gibi kapatıp

sen kadar güzel bi yalanın içinde sürüklenmeyi kabul ettiriyor bana

ben senden daha güzel bi delhize rastlamadım

hiçbi köşe başı senin sigaranı yaktığın kadar evla görünmedi

yaşın, cehaletin, bildiklerin ve göz kapaklarımın arkasına yansıttıklarınla

senden daha görülesi bir manzaraya şahit olmadım

ama buraya kadar

aklıma bile gelmediğin satırlar bırakıcam kağıtlarıma

doğallığın en öz latifesidir bu

alışıp unutmak

yedi gülümsemesi bırakır yüzüme

bilemedim şimdi, bağışlayın gülümsemesi

ve senin yalanının karşıtı olan bi gerçekler dizisi vurulur yüzüme

senin karışmadığın ve karıştıkların kadar güzel olan dizeler bilinmesi

neredeyse bu ev beyaz duvarlarını anımsadığım

bin adım da olsa kapısına, varıp yok olmaya adayım

nerdeyse bu çimenli bahçe

üstünde yatıp yuvarlanmalıyım

en az çocukluğum kadar masumum bir kelime söylemezsem

ama günahlarımın varlığı beni hep tedirgin eder

bu bir dürtü

belki senin belki annemin hediyesi

sokağımsa yıkık, ala bir enkaz

çatımız olsun gök, yüzü kobalt mavisi