Kalabalıklar..
Bir sürü insan yığını,
Nereye yürüsem orduyla yürüyorum.
Uğultulardan duyamıyorum, hakiki nasihatı
Tam kaçtım derken;
Başka renklerle karışmış vaziyette buluyorum
Bocalıyorum, ayrışmak için
Geriye kaçarken, ensemde başka renkle bütünleşmiş halde görüyorum.
Kendi rengimi bulamıyorum,
Görüyorum onu, varamıyorum..
Kurtulamıyorum,
Yığın dolu İnsanların kalabalık dünyasından,
İnsanların dünyalarından!
Sana varmanın debdebeli olduğunu bilmiyordum
Sevgi olunca, kolay olurdu sanıyordum,
Âlem âlem gezmem gerektiğini..
Her âlemde ayrı bir gıda alacağımı ve zehirleneceğimi öğrenmemiştim henüz.
Ben sanıyordum ki;
Kaba su doldurmak hepimizin harcı
Aç musluğu, dolsun
Ver komşuna.
Gördüm ki, zehirler katıldı suya
Gem vuruldu, diyemedim.
İçtim ve içirdim!
Âlemler kirlendi, yollar ateşe verildi.
Bir günlük yol uğruna nice evler gitti..
Yanmadı ışıklar, beklenilen saatlerde
Ummadık sokaklarda da sindi, geçmedi nahoş kokular!
Biliyorum ;
Bilmediğimi,
Görmediğimi
Ve duymadığımı..
Bu kalabalıklar sarhoş ediyor beni, ey uçurum!
Nereye gitsem kendimi buluyorum, kendimi arıyorum.
Defalarca rastlarken kendime, yanıldığımı öğreniyorum.
Bir fidan gibi yeniden filizlenirken,
Yapraklarımı dokunduruyorum topraklara.
Neden her yere orduyla gidip, yanlız ölüyorum?
Diğer âlemim, neden yola ikna edip yaktı tüm güzergâhları?
Aşkı neden sahiplerinde bulmayız,
Felekten önce?
Neden nasihatı, ahlâktan almayız,
Cehillerin kötülüklerinden evvel?
Ölmeden önce, ölmek ey sevgili..
Ölmeden önce ölmek!
Hangi niyaz yankılatır, tüm cesetlerde nidayı?
Sanki hiç yaratılmamış kulaklar
Ama bu kelimeler
Dil..
İsyan ve niyaz.
Düzeni bozan hangisi?
Kalp, akıl, ruh ve dil?
Hangisidir, tüm vecheleri şaşırtan?
Kalabalıklarda kendisini kaybettiren?
Vahyin ışıkları, aydınlatırken yolumu
Beni karanlığa boğan?
Nedir?
Kimdir bunlar!
Ey kalabalıklar!
Karışmayın, sadeleşin
Renginize dönün,
Bilelim hangi kabileden olduğunuzu,
Bileyim kimden olduğumu,
Emanettir bendeki bu kalp..
Ey kalabalıklar yığını!
Beni bana bırakın..